Değişim ve gelişim ile tamamlamak istediğimiz bir hayattır ömür. Eğitiliyoruz her an ve her insan ile birlikte. Eski ya da yeni tanışıklıklarımız var. Çeşitli sebeplerle hukuk oluşturduğumuz insanlarımız var. Bize yaşattıkları olumlu ya da olumsuz duygu, düşünce, tecrübe ya da davranışlarıyla her geçen günde yeni farkındalıklar ekliyoruz hayatımıza. Bazen isteyerek kendimizi açık hale getiriyoruz. Bazen de istemeden başımıza geliyor yaşananlar.
Üzüntüler yaşadığımızda ‘bu defa böyle olmayacak’ diye kararlı tutumlar sergiliyoruz. İnsan tabiatı, yapısı gereği kolay değişmiyor oysa. Müsaade etmiyor kendisine bu kararları uygulamak için. Mesela yumuşak huylu isek radikal ve sert kararlılık azmimizde bir süre sonra gevşeme oluyor. Üzülmüş isek şayet, yine affedici oluyoruz. Kırılıp kızdığımız zamanlar olduğunda merhamet duygumuz yine galip geliyor. Aynı hataları tekrarlamayacağız diyoruz. Ancak istesek de başka türlü olamıyoruz. Çünkü biz böyleyiz ve bu şekildeyiz. Ne yapsak değişmeyecek ve akıllanmayacağız.
Kimi zamanlarda da ‘geçmişin tecrübelerinden ders çıkaracağım’ deriz. Ancak yine de kör kuyuların bilinmez karanlığına kendimizi bırakmaktan hiç çekinmeyiz. Neden? Artık yaşam biçimimiz böyle olmuş. Karakterimiz böyle gelişmiş. Üzerimizde sıfatlaşmış bazı huy ve ahlaklar. Ne yapıp ne edip kendimizi ikna ediyoruz doğrusu böyle diyerek. Her yeni için yeniden bile isteye ikna olup aldatıyoruz kendimizi. Bazı şeylerin oturmadığını uymadığını göre göre. Belki de böylesi işimize geliyor. “Göle maya çalıyoruz ya tutarsa” diyerek. Seviyoruz bu yönümüzü. İnanmak istiyoruz her defasında başkalarına yada kendimize. Aldatmacaların üzerinden zıplayarak geçmek ilk etapta macera gibi geliyor belki de.
Bu düşünce ve duygular her ne ise bize ait olandır günahı veya sevabı ile. Durumun çok farklı olmayacağını bilinç altımızda bilsek dahi kendimizi aldatıyoruz işte. Acı çekmeyi göze alıyoruz. İçimizin acıyacağını bile bile yine kendimizi ikna ediyoruz bir şekilde. Bu acı, çile ve duygusal darp izlerimizle olgunlaştığımızı sanıyor olmalıyız!‘Olsun, yara alsak bile başarısız olsak da hayat kaldığımız yerden devam eder nasıl olsa’ diyoruz. Baştan peşin bir kabulle ‘yaşayarak görelim çıktığımız yolun sonunu’deyip çoğunlukla dalıyoruz derin sulara…Gözümüzü kararttığımızda cesaretimizden güç alıyoruz belki de. ‘Yaşamak istiyorum, denemek istiyorum, sonuçlarını görmek istiyorum. Yarını kimse bilemez. Belki de bu sefer şans yüzüme güler. Bu kez olur. Olmasa da bir kez daha canımız yanar, yüreğimiz incinir hepsi bu’ diyebiliyoruz. ‘Ben idmanlıyım, bu tür şeyler başa gelebilir. Ne yapacağım o zaman ölecek miyim? Ben çok güçlü bir insanım. Her zorluğun ve üzüntünün üstesinden geldim. Bundan sonrada gelirim. Hiçbir şey yıkamaz beni.’ diye kendimize iddialı telkinlerde bulunuruz. Büyük büyük laflar ederiz. İşte kararlılığın, ikna olmuşluğun ve muhakemesiz cesaretin ispatı! Kendisini böylece ikna etmiş olanları kararlarından asla vazgeçiremezsiniz. Yaşayıp görmeyi göze almış bir deli divanedir onlarartık…
Oysa hayat bu kadar uzun ve kıymetsiz değildir. Bir pazıldan daha ciddi, yapbozdan daha değerli ele alınmalıdır. Telafisi yoktur geçen zamanın. Hayatına girdiğiniz ya da hayatınıza aldığınız birini oradantekrar çıkarmak öyle kolaya mâl olmaz insan için. Olmadığını farkettiğinizde iki tarafta yorulur. Heba olur emekler. Ziyankârlar listesine adını yazdırır insan böylelikle. Bu nedenle bir yola çıkarken dengeleri gözetmeli. Kendini ve muhatabını iyi tanımalı insan. Kendinin ve başka insanların cahili olmamalı kişi. Dememeli bilirim ben her işi! Denkliği gözetmeli, ortak değerleri paylaşacak insanları sevip kendisine yoldaş olarak seçmeli…
Seçmeli ve dikkat etmeli ki, sonlar hüsran ile sonuçlanmasın. Duygularımız yara almasın. Gözümüzü karartmak gönlümüzü de karartmasın. Başlangıçta zafer gibi görünen yenilgilerimiz olmasın.
Yorumlar kapalı.