Çoğu zaman tutup yüzleştiririz hayatları. Sürekli birini alır, diğerine götürürüz. Birinden öbürüne dersler taşırız, ibretler, hakikatler, gerçekler. Hayatları yüzleştirmeyiz sadece. Biz de hayatlarla yüzleşiriz. Karşı karşıya kalırız türlü hayatlarla.
Türlü hayatlar ki, bizim hayatımıza ayna tutar, kendi hayatımızın duvarlarını yükseltir. Hayatlar yüzleşince hakikatler ortaya çıkar. Belki sadece hayatla yüzleşince, hayatın türlü yüzleri görülünce hakikat aşikâr olur.
Kimi zaman kendimizle yüzleşmekten korktuğumuz gibi hayatları yüzleştirmekten de imtina ederiz. İçin için korkarız bundan. Hele kendi hayatımızın başka hayatlarla “sağlamasını” yapmaktan beter korkarız. Büyük bir memnuniyet içinde akıp giden hayatımızın sönükleşmesinden, gururunun incinmesinden çekiniriz. Her hayatın kendine özel olduğunu söylemekle yetiniriz. Kendimizi aldatırız aslında böyle yapmakla.
Kendimize korktuğumuzu söyleme cesaretini bulamayız ve yan çizeriz. Oysa hayatımızı başka hayatlarla sağlama ödevimiz hep vardır. Ahlâk, biraz da hayatın sağlamasını yapma cesareti ve erdemidir. Yüzleştirebilmektir hayatları. Yüzleştirip hayatın boynunu eğdirmektir ahlâk. Yüzleşmeyen hayatın kibri, pervasızlığı, acımasızlığı, bencilliği ortadadır. Yüzleşmek hayatın kendi akışını bulmasının bir yoludur oysa. O bakımdan tutup yüzleştirmeli hayatları.
Yüzleştiremediğimizde ise onu gizlemeyi yeğleriz. Hayat gizlenebilir mi; bakışlardan saklanabilir mi? Hayatı büyük bir beceriyle gizleriz; ona maskeler geçiririz. Yahut hokkabazın torbasından çıkardığı gibi biz de her yanımızdan resimler çıkarırız; hayatı başka türlü gösteren resimler. Resimler bakışlarımızı çeker. Öteye geçemeyiz. Orada kalırız. Hayatın sadece o resim olduğuna hükmederiz. Ardını kurcalamayız, maskenin ardına bakmayız, resmin izini sürmeyiz. Orada kalırız, aldanırız.
Gizlenmiş hayatı, başka bir hayat zannederiz. Zengini çok mutlu, yoksulu mutsuz zannederiz. Şehir hayatının debdebeli, kır hayatının kahırlı olduğunu düşünürüz. Resim o’dur çünkü, ötesine geçemeyiz. Oysa hayat kendini gizleyecek kadar mahirdir. Bunu ancak o hayatın gerçek, saf, maskesiz, makyajsız haliyle yüzleşince anlarız. İmrendiğimiz hayatların insanlarına acımaya başlarız. Kul-köle olmayı içimizden geçirdiğimiz hayatlardan son sürat kaçarız. Sefil bir hayatın gövdesinden fışkıran tada ve huzura şaşıp kalırız.
Yorumlar kapalı.