Son
günlerin popüler konularından biri, hiç şüphesiz “yerli ve milli” olma
tartışması. Bunu, kimi siyasi zeminde “kumaşı yerli” milletvekili profili
üzerinden, kimi Türkiye’nin teknik atılımları bağlamında “yerli ve milli
otomobil” üretme çabaları üzerinden sermaye
sınıfının sömürüsüne bir başkaldırı ve bu başkaldırıya karşı “çakma”
atağı metaforuyla değerlendirdi, tartıştı ve tartışıyor. Özgün tasarım ve
teknoloji olmadığından hareketle sermaye sınıfının sözcülüğüne soyunan
çevrelerin “çakma otomobil” aşağılamalarına karşılık, Bilim Teknoloji ve Sanayi
Bakanı Fikri Işık’ın “Devrim” otomobilinin başına getirilenleri hatırlatarak direnmesi
önümüzdeki zamanlarda da sık sık gündemimize girecek bir konu başlığı olarak yerini aldı.
Benimse
“yerli ve milli” gündeminde gördüğüm iki özne var. Türkiye Cumhuriyeti
kimlikli, Nobel ödülü almış iki insanımızın taşıdıkları kimlik üzerinden
sergiledikleri duruşları.
Tarih
sırasıyla bakarsak; Türkiye aleyhinde yaptığı konuşmalar ile ülkeyi kötüleyen
ve bunun ödülü olarak Nobel’i alan Orhan Pamuk, İtalya’nın La Repubblica
gazetesine verdiği röportajda Türkiye’deki son olayları değerlendirdi ve
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik çirkin ithamlarda bulundu. İtalya’nın
La Repubblica gazetesine Türkiye’deki son olayları değerlendiren Pamuk, ülkenin
mezhep çatışmasına sürüklenebileceği iddiasında bulundu ve gün yüzüne çıkan bu güvensizlik ortamından
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlayarak “Türkiye’de giderek artan
istikrarsızlığın sorumlusu Haziran seçimlerinde meclis üstünlüğünü sağlayamayan
Erdoğan’ın AK Partisi’dir” dedi. “Seçimdeki yenilgi Erdoğan’ı
kızdırdı” iddiasında bulunan Pamuk’a göre ordu ile asker ve polislerimizi şehit
eden PKK’lı teröristler arasında yeniden başlayan düşmanlığın da sebebi bu.
Şimdi
bir de Kimya dalında Nobel Ödülü’nü kazanan 3 bilim insanından biri olan Prof.
Dr. Sancar’nı duruşuna bakalım;
Kimya
dalında Nobel Ödülü’nü kazanan 3 bilim insanından biri olan Prof. Dr. Sancar,
ilk sorusu aidiyetine dair olan BBC’yi eleştirdi.
Türkiye’nin
Prof. Aziz Sancar’ın başarısından pay kapacak diye ödü kopan muhabir, “herhalde
tam Türk sayılmazsınız, yarı Kürt müsünüz, yoksa yarı Arap mı?”
gibilerden münasebetsiz bir soru soruyor. Aziz Sancar muhabirin bu kötü niyetli
sorusuna doğal olarak kızıyor ve “Türk’üm. İşte o kadar! ” diye
kestirip atıyor.
“ABD’deki Türkevi’ni sağlam bir
temele koymak istiyoruz. Bu parayı o vakfa yatıracağız” diyen
Sancar, planlarını Milliyet‘ten Sema Emiroğlu’na anlatırken, BBC’nin kendisiyle
yaptığı görüşmedeki ilk soruya tepkisindeki kızgınlığını “Kızıyorum ona,
çünkü bunlar Allah’ın gavuru, orayı karıştırdılar yüz yıl önce, hâlâ
karıştırıyorlar. İngiltere’de kaç çeşit etnik grup var, ben sana soruyor muyum?
ABD’de Katolik’i var, Alman’ı, İngiliz’i var. Nerelisin deyince “Amerikalı”
diyor, o kadar. Onlar illa yok Kürt müsün, yok Arap mısın?” ifadeleriyle
gerekçelendiriyor.
İşte
Nobel ödüllü, Türkiye Cumhuriyeti kimlikli, kumaşı yerli tezgahta dokunan “adam
gibi adam”la, kumaşı yabancı tezgahında dokunup terbiye edilmiş
devşirme bir zavallının Türkiye’ye bakış
açısı bu. Yerlilik ve millilik üzerinden asıl tartışılması gereken bu zihniyet
savrulması ve kültürel devşirmeciliğin önünün nasıl alınacağı olmalıdır. Milli
ve evrensel kültür bağlamında entelektüellerimizin sürüklendikleri bu yozlaşmış
zihniyet savrukluğunun nasıl önleneceğinin tartışılması daha öncelikli bir
problem olarak ele alınmalı diye düşünüyorum.
Yorumlar kapalı.