İletişim ve etkileşimlerde sevginin gücü hiç kuşku yok ki, insani derinliği artırır. Derinlik paylaşımıyla hayata lezzet katan birliktelikler, ilişkileri de olgunlaştırır. Sadece akıl ve mantığa işlemekle kalmaz yüreğe de işler yaşanmışlıklar. Her birliktelik bir kaynaşma ve ete kemiğe bürünmeyi zorunlu kılar. Bu kadar bir kaynaşmadan sonra gelmişse veda denilen acı lokma, dayanılmaz bir acı olması da kaçınılmazdır. Zira her veda acıtır insanın içini. Et kemikten ayrılırkenişin doğasıdır acıtmak ve kanatmak. Canınızdan can, bedeninizden bir parça koparcasına şiddetli ıstırap verir insana…
İşte bu yüzden olmalı ki, kimi insanlar sevseler de bu kadar bağlanmaz ve içeri dalmazlar daha önceki tecrübelerinden hareketle. İçlerine almadıkları gibi sizi, sizle kaynaşarak ete kemiğe de bürünmezler. Bu hallerine saygı duymak gerekir mi bilinmez… Tavırları kafalarında hep bir veda korkusu yaşadıklarındanmıdır o da bilinmez. Ama sonuçta bir veda yaşanacaksa hazırlıklıdırlar veda sonrası acılara. Çok acı çekmezler neticede. Ya veda olmamışsa peki? Hep bir veda etme paranoyası içinde onca zamanın da kanına girerken ne size yaslanırlar ne sizi yaslandırırlar. O zamanda son acı büyük olmasın diye birçok acı birlikte yaşanır. Geçen zaman zarfında yaşanan acıları toplasanız aslında son acıların açtığı acılardan daha büyüktür bir bakıma. İnsan bir kere ölür halbuki. Ya da bir kere yaşar hayatı. Her şey yerli yerince yaşansa keşke. Sevdalar da vedalarda. Hem de öyle olmalı. Kimileri de her şeyin hakkını vererek yaşarlar. Tam da yaşanması gerektiği gibi.
Yoksa ne oldurur ne de öldürür anlayışların hiçbir katkısı olmaz hayatlara. Oldummu adam gibi olmak, sevdim mi adam gibi sevmek, öldümmü adam gibi ölmek, gittim mi adam gibi gitmek işin şiarı olmalı oysa. ‘Ne kendine yar ne başkasına yar’ diyor şair. Akıl diyar diyar!Ne şiş yansın ne kebap? Yok böyle bir şey. Bir gün bir şeyler elbette yanar…
Kayıp zaman ne olacaktır peki? Zamanın tekrarı varmı? Geri getirebiliyormuyuz?Bize sonsuz bir zamanmı bahşedilmiş yoksa. Bu kadar bilinçsizce harcama bahtsızlığına düşebiliyor insanoğlu. Yılların bedelini “iki arada-bir derede” bitirmenin ve bitirtmenin bedelini kim ödeyecek. Hayat bu kadar karşılıksız mı? Veda korkusuyla bedel ödetmek yerine, içinde bulunduğunuz zamanın hakkını vererek yaşamanın zevkini sürmek lazımdır. Sevdiklerinizle paylaştığınız zamanın hakkını kaliteli bir şekilde verebilmek nasıl büyük bir bahtiyarlıktır. Kıymetle geçirilmesi gereken güzelim ömrü küçük ve basit sebeplerin ardına sığınarakçarçur etmemek, hırslarla, körlükle ve cehaletle hayatı ve duyguları tahrip etmek akıllı insanın işi değildir.
Ne türden olursa olsun en küçük bir duygunun dahi hakkı verilmişse binlerce oğul vermez mi? Kaliteli ve duygulu bir zaman geçirmek bir ömür duygusuz ömür geçirmekten daha verimli olmaz mı? Bu yüzden değil midir tadı damağımızda kalmış anlarımızı devamlı özleyişlerimiz.Her şeye rağmen hayat devam etmektedir. İstense de istenmese de dünyanın kanunu budur. Bir gün veda etmek kaçınılmazdır. Fakat bilinmelidir ki; Her veda yeni bir başlangıçtır.
Öyleyse hayatın her türlü sürprizine hazırlıklı olurken, içinde bulunduğunuz zamanların kıymetini bilin. Veda etmeden önce yaşantınızın içini güzelliklerle, kaliteli bir iletişim ve birliktelikle doldurun…
Yorumlar kapalı.