İster tüme varım yöntemiyle olsun; isterse tümden
gelim usulüyle olsun fark etmez, kâinattaki her şey, kelime-i tevhidi söyler.
Başka bir ifadeyle zerreden külleye tüm mahlûkat, ya “ Bir” olana gider ya da
“Bir” olandan gelir. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkmaktadır. Çünkü “İlla Hu”
diyen her şey, bir bakıma şehadet parmağıyla ol “Bir”’eişaret eder.
Mahlûkatın her zerresi bir sanatkârın kudretinin
eseridir. “Es- Sani’” olan O’dur. Sanat veya sanata dair her şey onun “el-
Ehad” ismini zikreder, durur. Etrafımıza baktığımızda her şeyin Kelime-i
Tevhidiokuduğunu görürüz. Taşı çatlatıp toprağı yaran filiz, lisanı haliyle
“lailahe illallah” der. Ağacın dalındaki
çiçek, çiçeğin üzerindeki böcek, karalarda ve denizlerdeki her şey bir ehadiyet
sırrını ifşa eder.
Her insanın renginin farklılığı veya insandan insana
değişen parmak izleri, mührü Halık’ın bir olduğunu ilan eder. En gör seda ile
“Allah-ü Ehad” der. Tıpkı kumlarda işkenceye maruz kalan Bilal bin Rebah(ra)
gibi.
İnsan kendisinde olanı kavrasa
en büyük sanattır. İnsan, kendisine vahiy aynasında bakabilse,bilinçli olarak
yaratılmış olduğu inancını hemen kavrayacak ve kulluk için hiç vakit
kaybetmeyecektir. Bu külli bakışta, her parçanın bir bütüne bağlı olduğu; her
cüzün bir genele ait olduğu kendiliğinden ortaya çıkacak ve “Ben buradayım,
benim farkıma var” diyecektir. Teslim olarak insan,ihtiyari veya gayri ihtiyari
şunu diyecektir: “Anlamsız ve boşlukta dolaşan hiçbir unsur yoktur.” Mülk
süresinde Rabbimizin ifadesiyle “Yaratan bilmez mi” ya da başka bir ayette
“Gökleri yedi tabaka (7 kat) olarak yaratan
O’dur. Rahmân’ın yaratmasında bir uyumsuzluk göremezsin. Haydi bakışını çevir
(tekrar bak), bir yarık (çatlak) görüyor musun?
“Sonra iki defa daha bakışını çevir (bak). Bakışın
aciz ve yorgun olarak sana (geri) döner.” (Mülk Süresi)
Döne döne, tekrar tekrar
bakabilirsiniz.Her bakışınızda, baktığınız her şeyde zerreden külleye bir eseri,
birde müessiri göreceksiniz. Sonra teslimiyet sırrına erecek, “illa Hu!”
diyeceksiniz.
Bir sanat tarihçisi islam
mimarisi değerlendirirken şöyle demiş: (“Birlik”
her hâlükârda “çokluğa”hâkim olur; parçaların bütünden bağımsız bir “gerçeklik”
hâline gelmelerini engeller. Geleneksel Müslüman şehri adeta tek bir çatı
altında toplanmış gibidir. Gerek metafizik gerekse mimari manasıyla “birlik
daima parçalara hâkimdir.” Bu hâkimiyet, parçaların da gelişmesine izin
vermekle birlikte, bu gelişmenin her zaman “bütünle ilişkili, bütünle uyumlu”
olmasını sağlar” )
Bu satırların yazarı hocamız aslı
itibarıyla İhlas sırrını sanat tarihi lisanıyla anlatmış dense daha iyi olur.Şöyle
ki biz bu sözleri ilmi ve akademik lisandan çıkarır da bizim anlayacağımız bir
seviyeye indirgersek, sözü avam lisanında şöyle izah ederiz. Rabbimizin mührünü
her yarattığında görürüz. Onun varlık sebebi ve hayat emaresi yaratanına
borçludur. Kısacası “Ne varsa bu âlemde kendi lisanıyla Yaratanını tespih eder.
Her şey tespih eder lakin kendi lisanınca tesbih eder. Bazısını anlarız, bazısını
görürüz, bazılarını da işitiriz. Bazı tesbihata bizde iştirak eder ve biz de
kendi lisanımızla tespih eder ve her bir teşbih de ol bir
olana işaret eder.
Niyazi Mısrî Merhumun konumuzu
özetler ifadeleriyle anlatmak istediğimizi daha iyi ifade etmiş olalım.
Vahdeti kesrette
bulmak, kesreti vahdette hem,
Bir ilimdir ol ki
kamu ilm‐üirfân
andadır.
İbret ile şeş
cihetten görünen eşyâya bak,
Cümle bir âyînedir
kim vech‐i Rahmân
andadır.
Söyleyen ol,
söylenen ol, gören ol, görünen ol,
Her ne var âlâ ve esfel
bil ki cânân andadır.
Elbette
rabbimizin kelamı en üstün olandır. Şimdi tüm sözleri bitiren ol söze kulak
verelim:
“Doğu da, Batı
da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır.
Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”(Bakara 115)
Basri BEKTAŞ
Tosya
Müftüsü
Yorumlar kapalı.