12 Eylül “Sivil Devrim”inin gündeme geldiği ilk günden bu yana, defalarca ihsası reyde bulunup bunu açık açık yazdım. İçeriğindeki her cümlesine kalıbımı basarcasına imza attım. Hele özellikle “Şeytan taşlamaktan Tavaf etmeye fırsat bulamayan Hacı” konumundaki ‘Siyaset yapmaktan Adalet dağıtmaya fırsat bulamayan Yargı’ konumundaki değişim için, binlerce kez “evet, evet, evet..” diye bağırmaya çalıştım. Şükürler olsun beklediğimiz “Sivil Devrim” şimdilik kağıt üzerinde de olsa gerçekleşti. Umalım devamı gelsin..
Duruşuma tarizleri kategorik olarak değerlendirdiğimde, son 30 yılın değişim örneklerini hatırlamakta fayda var;
Özal’ın Başbakanlığı döneminde başlayan ve bugüne kadar çeşitli iktidar dönemlerinde değiştirilen yada kaldırılan Ceza Kanunlarımızdaki meşhur 141, 142 ve 163. maddelerini hatırlayanlar, Terörle Mücadele Kanunu’nun çok canların yanmasına dayanaklık etmiş olan 8. maddesinin kapsamını bilenler yada 159., 216., 301. maddelerin içeriğini bilenler, bunların kimisinin kaldırılması, kiminin değiştirilmesi sonunda herhalde hep kendi kendilerine şunu sormuş olmalılar; “Bunlar yapıldı da, ne oldu?”.
Geriye doğru birazcık hafızamızı yokladığımızda, ne olduğunu hatırlayabiliyoruz. Her şey açık açık meydanda; o meşhur ifadeyle, “Batı cephesinde değişen bir şey yok”. Ya kaldırılanın yerine, yorumla bir başkası ikame edilmek istendi. Yada bu yeni icat tutmazsa, gelip her seferinde Yükse Yargı duvarına tosladı. Kanıt mı istiyorsunuz, alın size kanıt; bugün AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’de en çok mahkûm olan ikinci sıradaki ülke Türkiye… En çok tazminat ödeyen birinci sıradaki ülke Türkiye… En çok kınanan, en çok eleştirilen tek ülke Türkiye…
Bu satırların yazarının da, bir devlet kurumu ile çekişmeli, 9(dokuz) yıldır tenis topuna dönmüş bir dava dosyası var ki, bu konuda ileri sürülen tüm tarizleri dillendirenlere anlatıldığında muhatabın nutkunun tutulduğu, akıllara ziyan “Adil Yargılanma” hukukunun nasıl çiğnenmekte olduğu karşında, “yok artık..” dedirten adli çürümüşlük karşısında, şimdi gerçekleşen “Sivil Devrimle” bu tablonun değişimi umudunu neden taşıdığını isteyen herkese –hem de yargı safahatı üzerinden- belgelemesi mümkün. Ülkemizdeki adli çürümüşlüğü, adalet aradığınızda çok net görebiliyorsunuz. Bunu ancak yaşayanlar biliyor. Ama bu yazıdaki amacım, ne teorik olarak vatandaşına karşı adil olması gereken devlet dediğimiz kutsanmış(!) sorumsuz yapı ile kişisel çekişmem/derdim, ne de bu vesile ile herhangi bir kurumu karalamak değil. Sadece dillendirmeye çalıştığım şey, Hukuk sistemimizdeki çürümüşlüğü birinci elden/ağızdan halen devam eden bir yaşanmışlıkla örneklemek.
Elbette bunları yazmakla kimsenin görüşünün değişmeyeceğini biliyorum. Ancak, insanların görüşlerinin uzun zaman içinde oluşan değer ve duygularla yoğrularak meydana geldiği gerçeğini de, cepheleşme döngüsüne girmeden, medeni ve ayrıntılara inen tartışmalarla yeni ufuklara ve yeni umutlara kapı aralayacağına inanıyorum.. ve yine elbette siyasi, felsefi, dini ve duygusal tercihlerimizin olaylar karşısında alacağımız tavrı belirleyeceğini de biliyorum. Ama şunu da biliyorum ki, sorunları ‘anlamak’ için mutlaka “teknik analizler” yapmak, yani “ayrıntı”ları gözden kaçırmamak gerekir. Bizi önyargılarımızdan kurtaracak olan, “teknik analizler” ve “ayrıntı”larda saklı gerçeklerdir.
Başa dönersek, 12 Eylül referandumu ile gerçekleşen bu “Sivil Devrim”in altının doldurulması, sadece yasaları değiştirmekle bir sonuca varılamayacağı gerçeğinin hatırlanması. Geçmişte yaşanan, “müesses nizam”ın her halükarda işlettiği “ikame modüllerin”in görülüp ciddi bir “zihinsel dönüşüm” evresine de ihtiyaç olduğunu vurgulamak. İşte bunun için, belki bir zihniyet değişiminin de önündeki bariyerleri kaldıracağını beklediğimiz/umduğumuz bu “Sivil Devrim” ütopyasını, ütopik olmaktan çıkarıp hayatın bir gerçeği haline getirme çabası diye desteklemek gerektiğine inandım. Bunu en güzel ifade edebileceğim bir sıfat, bir atasözü, bir özdeyiş, bir fıkra, bir anekdot ne olabilir diye düşünürken aklıma gelen en sıradan ve sade “mazmun” belki “Umuda Yolculuk” olabilir düşüncesiyle yazımın başlığını da böyle kayda geçirdim.
Yorumlar kapalı.