Dürüst olmak, erdemli olmak demode bir kavram günümüzde. Hele hele Tosya’da daha da garip. Doğruları yazmaya, doğru bildiklerimizi yazmaya devam edeceğiz. Öyle kolay kolay da dokuzuncu köye kovulacağımızı da sanmıyoruz. Bu köy hepimizin, kimsenin tekelinde de değil. Birlikte yaşamayı, ama dostça yaşamayı öğreneceğiz, öğrenmek zorundayız. Zaten onuncu köye gitmeye hiç mi hiç niyetimiz yok.
Kişi ağzından çıkanın arkasında olmalı, arkasında duramayacağı sözler söylememeli. Konuşmuş olmak için konuşmak, yazmış olmak için yazmak, dostlar alışverişte görsün babından yapılan icraatların kimseye faydası dokunmuyor.
Doğru söyleyen hala dokuz köyden kovuluyor, hatta köylere sokulmuyor. Hala ayırt edemiyoruz onları. Çünkü kolay yalan söylüyorlar, kolay inandırıyorlar. Nerden çıktı diyeceksiniz biliyorum. İçimdeki hislerimden ve gördüğüm manzaralardan, ya da yaşadığımız olaylardan. Veya farkında olup da farkında değilmişiz gibi semelendiğimiz, duymazcadan geldiğimiz, gördüğümüz halde, açık seçik görüp gözettiğimiz halde görmezceden gelmek için bin bir türlü çabaların içine girdiğimiz, tabiri caizse kıvırmavari tutum ve davranışlardan.
Durup dururken yazmadığımızı anlayan anlar. Doğru söyleyenleri dokuz köyden kovdukları gibi bir de linç olayı var. İftira da atarlar, zamanın behrinde attıkları gibi, durmadan, usanmadan, bıkmadan. Bütün bunlar düzenlerini yalan üzerine kurmuşlardır. Bunun adına literatürde “gri propaganda” diyorlar. Yani “çamur at izi kalır” mantığı. Ama çamurlar ne kadar iz bıraksa da, güneşin balçıkla sıvanamayacağı gerçeği bir gün tahakkuk eder ve korktukları başlarına gelir.
Gün gelir mahkemenin kadıya mülk olmadığı, kişilerin makam koltuklarına yapışık olmadıkları gerçeği ile karşı karşıya gelinir ve çeker giderler. Bu sefer hemen saf değiştirir, riyakarlıkları had safhaya ulaşır, karaladıklarını, iftira attıklarını çabucak unutuverirler, bir de bakarsınız sizin safta yerlerini almışlardır.
Nefret ederken; seviyoruz diyoruz. Beceremeyeceğimizi bile bile “ben hallederim” diyerek yalanları sıralamaya devam ediyoruz. Pembe yalanları, beyaz yalanları çoktan geçtik, şimdi yalanlarımız kapkara ve kuyruklu. Kim demiş “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye. En çok da bizi yönetenler söylüyor yalanları. Hak’tan, hukuktan, adaletten bahsediyorlar, vatandan, milletten dem vuruyorlar. Bir söylediklerine, bir de yaptıklarına bakıyorsunuz; arada uçurumlar var. Gittikçe derinleşen bu uçurumlardan yuvarlanmamak umuduyla hoşça kalın.*rç*
Yorumlar kapalı.