TÜKETİM VE KANAAT-4-
Farkında olalım ya da olmayalım bugün tüketim kültürü içinde yaşıyoruz. Bu kültür tükettikçe yeniden üretilen bir kültür olma özelliğine sahip. İnsanlık son on yıldır bu kültürün yozlaştırdığı değerlere yeniden ulaşma yolları arıyor. Modern paylaşım grupları yeni stratejilerle tüketim çılgınlığına direnç oluşturmaya çalışıyor. Oysa sahip olduğumuz inanç sistemi yaşam tarzını da belirledi. Bu belirlilikte insanın doğa ve eşya ile kurduğu ilişki, çalışmanın ne için olduğu, alışverişin ne için yapılacağı belli. İsraf haram kılındığı gibi ifrat ve tefrit arası -yani mutedil olan yani orta yol, orta hal- övülmüş, aşırılığın her türlüsü yasaklanmıştır. Kanaate, muhafaza etmeye, emanete dayalı bu kültürün, harcamaya, aşırılığa, sahip olmaya dayalı kültürle olan mesafesi açık ve nettir.
Modern dönemin karakteristik özelliklerinden biri, hiç kuşkusuz tüketim kültürünün hayatın her alanını kuşatmış olması. Ontolojisini “kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız” olduğu yaklaşımına dayandıran modern iktisat, sürekli ve daha fazla tüketimle beslenen kapitalist bir kâr döngüsünün de zemini oldu. Sürekli kârla hayatta kalabilen bu kapitalist döngü, öyle ya da böyle her zaman daha fazla üretmek ve ürettiği ürünlerin tüketilmesini sağlamak durumunda.
Sömürgecilik dönemindeki yeni pazar arayışlarını kan dökmek yoluyla sürdüren bu kapitalist döngü, 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren daha “yumuşak” araçları kullanmaya başladı. Bu “yumuşak” araçların başında gelen medya, bugün başlı başına bir tüketim dünyası oluşturdu. Artık yaşamak için tüketen değil, tüketmek için yaşayan insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Tek kanallı ve siyah-beyaz başlayan televizyon serüveni, bugün internetle birleşen ve yüzlerce farklı kanalın olduğu devasa bir reklam pastasına dönüştü. Ortalama yarısı reklamlara ve ilanlara ayrılmış gazeteler, günlük hayatımızın doğal bir parçası oldu. İnternet ortamında reklamsız sayfa yok gibi; zaten alışveriş için de interneti kullanıyoruz. Elimize aldığımız biraz popüler herhangi bir dergi ya da etrafımızdaki billboardlar bize sürekli bir şeyler almamızı emrediyor adeta. Yani bir reklam bombardımanı altında hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Gerekçesi de her zaman belli: Yazılı ve görsel medya unsurlarının yaşamak için reklama, reklamcıların ürünlerini tanıtmak/pazarlamak için medya araçlarına ihtiyacı var. Özünde masum olan bu cümle, insanları sürekli ve daha fazla tüketmeye iten bir kâr döngüsünün kurbanı olunca insanlık da tüketim kültürüne kurban oluyor.
Tüketimin bir kültür halini aldığı, neyi tükettiğimize göre birbirimizi sınıflandırdığımız, üzerimizdeki markalarla konuştuğumuz ve modayı takip etmenin adeta sosyal bir statü göstergesi olarak kodlandığı bir zaman diliminde tüketme alışkanlıklarındaki “anormallikler” üzerine söz söylemek hiç de kolay değil. Hele de bu tüketim kültürünü zihinlerimize görsel ve yazılı bombardımanlarla her an işleyen medya üzerine konuşmak belki daha da zor. Çünkü yaşadığımız “küreselleşen” dünyaya tüketim kültürü hükmediyor ve bu durum dünyanın büyük bölümünde artık içselleştirilmiş durumda. Devam edecek
Yorumlar kapalı.