TÜKETİM VE KANAAT-3-
Tüketim kültürü içinde akıntıya kapılmadan yaşamanın yolu; yaşam tarzını başka ilkeler ve değişkenler etrafında kurmaktan geçiyor.
*İlk ilke; ihtiyacından fazlasını istememek. Bu, kapitalizmin bireylerin arzularını güdülediği en büyük alan. Tüketim kültürü bütün gücünü isteklerin/arzuların doyumsuz bir niteliği olduğunu keşfetmiş olmasından alıyor.
*İkinci ilke ihtiyaçların sınırsız olmadığı, sınırsız olanın istekler olduğu. Çünkü ihtiyaç her zaman sınırlı ve sonlu. Oysa tüketim kültürü ihtiyaçlar ekseninde örgütlenmez, aksine istekleri ihtiyaç gösteren bir gösterge düzleminde örgütleniyor. İnsanlar bu sistemi anlamadıkça isteklerini ihtiyaç zannederek bu isteklerini elde etmenin canhıraş savaşı içine giriyorlar.
İnsanların alışveriş merkezlerindeki davranışlarına bakıldığında özellikle indirim reyonlarında yangından mal kaçırır gibi satılanlara hücum ettikleri görülüyor. Kredi kartları bu tüketim çılgınlığının vazgeçilmez bir parçası. İnsanların para ile olan teması kredi kartları ile ortadan kalkarken harcama miktarının artışı, taksit seçenekleriyle birleşince katlanıyor.
*Tüketim kültürünün ön gördüğü yaşam biçiminin dışında konumlanmanın bir diğer yolu da ekonomik sermayenin tutsaklığından çıkıp, sosyal ve kültürel sermayeye yoğunlaşmak. Bu alan daha çok değer ve inanç sistemlerinin, dinî öğretilerinin egemenliğinde şekilleniyor. Fazla kazancı talep etmemenin ya da fazla kazancı tüketim dışında sosyal amaçlı değerlendirmenin öncelikle bilinç düzeyi ile ilgisi var. Ortalama davranış kalıpları sergilemekten uzaklaşıp, belli değerler etrafında yaşam tarzı geliştirmek, tüketim kültürü içinde tüketmeden kalabilmenin yollarından biri. Hepsinden önemlisi kadim geleneğimizin kanaat etme/yetinme kültürü ile yeniden bir bağ kurmamızın gereği. Tüketim kültürünün temeli yetinmeme/daha fazlasını isteme mantığına dayanırken, bu kültürde fazlasını istemek ayıp sayıldığı gibi fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtmak da bir görev kabul ediliyor.
Eskiler yani atalarımız muhafaza eder, korurlardı. Bu, doğa karşısında sergiledikleri tavırda olduğu gibi, sahip oldukları eşyalar için de geçerliydi. Kendilerinin dışındakilere bir emanet duygusu ile yaklaşır, ihtiyaçları kadar kullanırlardı. Eskilerin dünyasında zanaatkârlar ürünü sadece yapmaz, aynı zamanda tamir de ederek ürünlerin uzun süre kullanımına olanak sağlarlardı. Bugün “eskiyi getir, yeniyi götür” kampanyalarında muhafaza etmeye ve korumaya dayalı bu kültür de kaybettirildi, kayboldu.
Yorumlar kapalı.