Sanayileşme, Avrupa Birliği, kentleşme ve küreselleşme gibi yeniçağ düzenleri, birçok aşınmayı da beraberinde getirmedi mi? Maddeci anlayış, kapitalizmi, emperyalizmi, sömürgeyi doğurmadı mı? İnsanlar teknolojik gelişmelere rağmen yalnızlaşmadı mı? Tüm aşınmalar ruhsuzlaştırmadı mı dünyayı. Beraberinde gelen ahlaki erozyonla sosyal hayatlar da her gün, çözüntü içine girmekte. Toplumların hızlı bir şekilde değişen yüzü, ortalıkta değer yargıları adına iç açıcı sonuçlar bırakmıyor. Hiç ummadığımız anda beklemediğiniz insani bunalımlar, yaşanan iç çöküntüler ve seçilen yaşam biçimleri hayretler içinde bırakıyor insanı…
Elbette suçu zamana ve ideolojilere bırakmak doğru değil. İnsanın aslını takip etmesi önemli. Tüm gerçekler ve zorluklar karşısında değerlerini korumasını bilen yok mu? Onlar, bir ötekileştirme ve yalnızlaşmayla karşı karşıya kalsalar bile yine de bu çözülmenin ve ahlaki çöküntünün bir parçası olmaktan kendini alıkoymasını başarabiliyorlar. İnsanların bencillik ve menfaatperestliği kendilerini esir alıyor. Akıntıya kapılan insanoğlu, basit yolları tercih ediyor. Hangi sahada olursa olsunlar menfaatlerinin gereğini tercih ettiklerinden; onurlu bir duruşu, ahlaki bir omurgalılığı tercih etmek yerine kolaylıkla pes edip çözülüveriyorlar.
Bu nedenle; yetişme çağında olan genç neslimize sahip çıkmalı, onlara yeterli ve gerekli bilinci elimizden geldiğince aşılamayız. İrade mücadelesi vermeyi, basit menfaatlere tutunmak yerine ulvi değerlere sarılmayı benimsetebilmeliyiz. Televizyon ve internet karşısında tükettiğimiz zamanı, lüzumsuz işlerde geçirdiğimiz zamanı, çocuklarımızın eğitimi, bilinçlenmesi ve ahlaki anlamda olması gerektiği konumu belirlemek üzere ayırsak daha doğru olmaz mıydı?
Menfaatlerinin zarar göreceğini bilse dahi, kişilik onurundan vazgeçemeyen bir nesle acilen ihtiyaç vardır. Gitgide meydana gelen bu yozlaşma tüm toplumlar kadar bizim toplumumuz, ilimiz ve şehrimizde de kendisini tüm safahatıyla göstermiyor mu? Emniyete ve basına intikal eden hadiselerden tutun da şahit olduğumuz olaylar zinciri bunun en canlı delilini gösteriyor. Elbette iffet ahlakı değil sadece bozulan. Genel bir bozulma ile karşı karşıyayız. Her anlamda güven denilen ana unsur kaybolmaya yüz tutuyor. Güvenmediğiniz kimselerden de her türlü ahlaksızlığı beklemek normalleşiyor. Ticari ahlak bozuluyor, iktisadi dengelerdeki zorluklar insanları yalana dolana itiyor. Mali zorluklar yanlış tercihlere kapı aralıyor. Davranışlar ve iletişim zede alırken, diğer taraftan bu; özel hayatlardan başlayarak aile içi şiddete kadar varabiliyor. Bu nedenle sorun ne olursa olsun, yine de insan olduğumuz gerçeğinden uzaklaşmamak gerekiyor…
Ahlakın paha biçilmez bir değer olduğunu, bozulan ahlaki yapının bir gün bize de sirayet edeceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Ahlak, insanın önce kendisine lazımdır. İnsan, ahlaklı olmayı başardığında insandır. Ahlaktan uzak kaldığı oranda da insanlıktan uzaklaşan bir seyir izliyor. O nedenle hiçbir menfaat, para, makam, mevki, sosyal statü vb. imkân en küçük bir ahlaki değeri satın almaya yetemez. Kendisine saygısı olan insan da ahlak sınırlarının dışına çıkarak bu çöküntünün bir parçası haline gelmemek için mücadele etmelidir.
Çözülme ve savrulmalardan kendimizi ve neslimizi koruyarak, ahlaklı bir toplumun güven ikliminde huzurlu bir hayat sürdürebilmeyi temenni ediyorum. Şen ve esen kalın.
Yorumlar kapalı.