Çoğu konuda olduğu gibi terbiye konusunda da ölçü bozukluklarımızın olduğu aşikârdır. Pekâlâ, bazı davranış bozuklukları güzel ahlak ile karıştırılabilmektedir. Kompleksleri nedeniyle özgüvensiz olan ya da belli hesapları olduğu halde rol yapan kimselerin gerçek niyetlerini gizlemesi gibi. İlk bakışta “ne efendi insan” diyebiliyoruz. Oysa o kompleksli hali ortadan kalktığında ya da rol insanları kendine uygun zemin bulup, gerçek yüzleriyle ortaya çıktığında ön yargı kurbanı olduğumuzu anlarız. Geç de olsa! Örnek verelim isterseniz. Mesela bir öğrencinin başarısı sadece derslerinden aldığı notla ölçülmemeli. Ahlakı, görgüsü ve terbiyesi de onun notu olmalı aynı zamanda. Aksi halde her türlü yaramazlığı yapan, ölçü kural dinlemeyen, küfürbaz bir öğrencinin derslerinden alacağı yüksek puan, onu tek başına terbiyeli etmeye yetmeyecektir.
Bir meslek sahibi, eğer o mesleğin etik kurallarına uygun davranmıyorsa başarısı eksiktir. Terbiyeli bir meslek erbabı olamaz. Bir bürokrat nezaketiyle, görgü ve ahlakıyla çalışanlarına örnek değilse, işinde ne kadar başarılı olursa olsun, bir yanı hep eksik kalacaktır. Söz gelimi paralı işte çalışan bir gişe görevlisi, işinde çok özenli, titiz ve teknolojik adaptasyonu son derece iyi dahi olsa, paraya karşı zaafı varsa şayet, imkânını bulduğunda tırnakcılık yapabilecektir. Hâsılı terbiyeden nasiplenmişlik ya da yoksunluk, kişinin kalitesini her zaman ortaya çıkartan bir ölçektir.
Bir birey, hanımefendiliği ya da beyefendiliğiyle veya gösterdiği incelik ve nezaketiyle dikkat toplamıyorsa başka yönleriyle ön plana çıkması, onu terbiyeli etmeye yetmeyecektir. İstediği kadar işinin en iyisi olsun. Güzel, yakışıklı, çalışkan, zeki, bilgili ya da kültürlü olsun. Tek başına hiçbir değer başarının göstergesi kabul edilmemelidir. Her değerin, her başarının mutlak surette terbiyeli ile yolu kesişmesi lazım ki, bütüncül bir kuşatılık içinde neticeye ulaştırsın. Görüleceği üzere terbiye, her yerde baş tacı edilmeye yakışan bir güzel özellik. Kişiler de terbiyeli olmaya muhtaç. Toplum mu dediniz? Terbiyeye alabildiğine aç. Her zamankinden daha da bir aç! Doktor yok, eczacı yok, yok mu bu gidişata bir ilaç?
Terbiye, her haliyle ve her ortamda kendisini belli eder. Girdiği yerde dikkatleri kendi cihetine toplar. Başka hallerin saltanatını ise her daim sarsar. Zaten üzerinde durduğu insana en güzel yakışan özellik de “terbiyelilik” değil midir? Toplumda terbiyeli insanlar övüldüğü gibi, dinimizde de övülmüştür. Kim ne kadar terbiyeden nasiplenmişse bir o kadar efendiliğe ve insanlık kalitesine ulaşmış demektir. Terbiyeli olmak tabiî ki çok yönlüdür. Mesleki anlamda beceri ve iyi huya sahip olmak, terbiye edilmişliktir. Ahlaki olgunluk düzeyine erişmek, terbiye olunmuşluktur. Manevi hayat açısından derinleşmek de bir başka terbiye çeşididir. İnanç sistemimizde terbiye vazgeçilmez bir önem taşıyor. Bizzat Yüce Yaratıcımız tarafından vahiy kaynaklı ilahi terbiyeye muhatap olan Sevgili Peygamberimiz (sav) güzel ahlakın mimarıdır. O’nu bizzat Allah (cc) “terbiyelerin en güzeli ile” terbiye etmiştir. İnsanlığa örnek olarak sunulmuştur. Efendimiz’in (sav) yolundan gidenler de kâinat mektebinin en terbiyelileri olarak örnek gösterilmiş ve kendileri taklit ve takip edilmiştir. İnsanın terbiyeyle ilk karşılaştığı saha baba ocağıdır. Anne ve baba yetersiz kaldığında ise eğitim kurumları ve sosyal çevre terbiyeye katkı sağlar. Allahın hükümlerine boyun eğen insan ise manevi bir terbiye kazanır ki, sonunda hem dünya açısından mutlu hem de ahiret açısından büyük nimetlere müstehak olur.
Büyüklerimiz ne demiş? “Bunca terbiye ocağında eğitilip, terbiyeli olamayını ancak cehennem terbiye eder!” Fazla söze ne hacet?
Yorumlar kapalı.