Halk
arasında kullanılan meşhur bir söz vardır hepimiz biliriz: “Yemek borusu bir
boğum, nefes borusu yedi boğumdur. Allahûâlem, Allah (cc) yedi kere düşün, bir
kere konuş demiş” deriz değil mi? Bir de Mevlana Hz.lerine ait bir söz vardır.
Ne diyordu bu Allah dostu : “Senin bildiğin, karşındakilerin anladığı
kadardır.” İnsan bir söz söylemeden önce onu akıl ve gönül süzgecinden
geçirmeli, iyice pişirmelidir. Zira gelişigüzel söylenen söz insan gönlünü
yıkar, ilişkileri bozar. Bir söz ile umulmadık durumlarla da karşılaşabilir
insan. Bir kelime ile yıkılanlar, yıllar geçse de onarılmaz kimi zaman.
En
güzeli odur ki, kişi ne zaman ve nasıl söz söyleyeceğini bilmeli ve sözün
hasını söylemelidir. Sözün bir amacı olmalı, bir işe yaramalıdır. Bütün
davranışlarında sevgi ve iyilik fikrini hakim kılmak isteyen insan, sözün de
hedefinde güzellik ve faydanın olduğunu bilmelidir. Söylenmiş olması için
söylenmez söz. Laf olsun diye konuşmaktansa susmayı tercih etmek en güzelidir.
Eğer susmaktan daha güzel şeyler söylenecekse tercih edilen konuşmak olmalı.
Çünkü söz insanı dönüştürme, değiştirme aracıdır da aynı zamanda.
Bir
kabın içinde olan neyse dışarıya taşan da odur. Düşünce, fikir ve duygularımızı
sadece sözlerimizle dışarıya aktarabiliriz. Sözü söyleyen kişi içinin aynasını
da ortaya koyuyor demektir. İnsanı tanımanın, anlamanın en önemli yolu
sözlerine, yazdıklarına bakmaktır. Çünkü dilden dökülenler kişinin düşünce ve
duygularının açığa vurulmuş şeklidir. Hükümler susuldukça değil, konuşuldukça
verilir insanlar hakkında. Ve sözlerin aynasında konuşanı seyrettikçe güzel ya
da çirkinliğini seyretmiş oluruz.
Güzel
söylemeli, iyiyi söylemeli, sözün hasını sarfetmelidir insan. Yoksa niyeti
halis bile olsa, sırf söylemiş olmak için söylemek, yazmış olmak için yazmak
kimseye bir şey kazandırmaz. Daha da beteri halis niyetle başladığınız bir söz,
laf olsun, torba dolsun kabilinden saçmalamaya, bir yerlere çamur atmaya
kalkışırsanız, hiçbir şey elde edemezsiniz, kimseye yararınız dokunmaz. Hele
size hiç mi hiç dokunmaz. Bilakis gün gelir bunun ceremesini fazlasıyla ödemek
zorunda kalırsınız.
Bu günkü
yazımı “Sevgililer Günü(!)” münasebetiyle Şair Lüzumî’nin bir
dörtlüğüyle bitirelim istedim:
“Sevgililer
günüymüş, bir gün ne ki, her günümde Sen,
Aşkım
Sensin, sevda Sen, sevdiğim Sensin.
Sevgin
yoksa, aşkın yoksa… Ne işe yararım ben?
Aşkım
Sensin, sevda Sen, sevdiğim Sensin.”
Hoşça
kalın, sevgiyle kalın…
Yorumlar kapalı.