Güzel niyetlerle başlarsınız her yolculuğa. Adımlarsınız yolları eskitircesine. Hedefe varmaktır amaçlar. Nihayeti meyve versin istenilir çekilen çileler kutsanırken. Nereden bilinebilir ki ta en başında; insan fani, dünya fani ve insanın içindeki duygular gibi dünyanın içindeki canlılar da fanidir. Bazı şeyleri ilimle okuyup öğrenirsiniz. Ancak yaşanmadan ve başa gelmeden bilinmez hakikat. Belki de bilgi ile tecrübeyi birbirinden ayıran şeyin adıdır yaşanmışlıklar. Büyüklerimiz hep derler ya “her şeyin sonu hayır olsun” diye. Neden? Çünkü başlangıçta hayır murat ederek iyi işler yapmak üzere çıkılan nice yollar vardır, yarım kalmış. Başlardaki halis düşünceler yarı yolda heba olmuş. Ama öyle ama böyle! Her ne sebeple olursa olsun, beklenen finale taşımamış…
Oysa hep unuturuz, dünyalık adına her şeyin nafile oluşunu. Ne kadar çaba harcasak da er geç ulaşılacaktır sonu gelecek menzile. Ve hiçliğe eremeden hiç olup gidecektir tüm emekleriniz. İçinize sinmese de heba olacaktır çabalarınız. Tüm gayretinizin bir hiç uğruna heba edilişini gördükçe sendeler ve sarsılırsınız, tüm bu zayi oluşlar karşısında. Geleceği gelmeden bilebilseydik, diktiğimiz fidanları don vuracağını tahmin etseydik yine de yapar mıydık aynı fedakârlıkları? Keşke der, kimi zaman insan! Hiç başlar mıydık toprağa saçılan tohumların bitmeyeceğini anlasaydık. Girer miydik sonu görünmez yollara. Adımlar mıydık basamakları, merdivenin ilerisinin boşluk olduğunu göre göre. Bir hiç uğruna nafile çabalar verip gırtlak patlatır, ter döker miydik?
Tecrübenin hakikati ve sabrın bereketi de bu yaralanmalarla anlam kazanıyor belki de. Acıyan kalbimizin yaralarını sarmak yine kendimize nasip oluyor. Kimseye kızma hakkını kendimizde göremiyoruz. İnsanoğlunun kendisine yaptığını kimse yapamaz zira! Sonunda anlarsınız ki, hiçbir mazlumluk da boşa gitmez. Dünyanın adaleti de er geç tecelli eder. Siz de görürsünüz, kusuru sadece kendinizde aramanın faydasını. Gelecekte olacaklar bu defa size ispat edecektir, acıyan yanlarınıza müsebbiplerin acı sonlarını…
Bu yüzden ne yaşarsanız yaşayın şu hayatta, kendinizi asla boşluğa bırakmayın. Ne beyninizi ne de kalbinizi bitik bir akü gibi boşaltmayın. Duygular ölmemeli ki, insan olmanın kıymeti anlaşılsın. Mademki hayat bazen bayattır! Her şeye rağmen yine de iyiler kervanına karışmak için size sunulan bir kıymettir. Neticede kul eksik ve fani, duyguları fani. Alışmıyor muyuz lastik gibi sünerek her türlü olumsuzluğa ve olanlara katlanmaya. Yokluğa da varlığa da bolluğa da kıtlığa da duygu sağanağına da duygusuzluğa da özlemeye de alışıyoruz. Katlanıyoruz zorluklara bir şekilde…
Evet, insan kendisini eğitebilir. Kendi kendine terapi yapabilir. Hırslarını, öfkelerini, kırgınlıklarını, tüm kızgınlıklarını yenip, mevcut durumuna alışmayı kendine öğretebilir. İşte o zaman; vaktin veya insanların vefasızlıkları, haksızlıkları, kötülükleri insanı sarsamaz. Sevdiklerimizin yokluğu da tokluğu da bir olur işte o vakit. Nasılsa tüm hikayelerin sonu aynı yere çıkıyor. Yaşanan olay örgüleri farklı olsa da götürdüğü sonuçlar çoğunlukla aynıdır.
Azrail’in elinden kim kurtulabilmiş ki?
Yorumlar kapalı.