Eğer başlıktaki sorumu bir çırpıda “evet” diye cevaplandıran okurum varsa, çok büyük bir yanılgının içinde. Baykal, bu projenin ne ilk ne de son ayağı; O’nun ikinci ayak olduğuna çok güçlü deliller var.
Anlatayım; Baykal’ın ruhuna sinmiş siyasi kimliği artık öylesine kemikleşmişti ki, bir çok aydın, Baykal’ın siyasetteki konumunu değerlendirirken artık bir bezginlik ve umutsuzluk söylemini “değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez Genel Başkan” olarak yazıya dökebiliyor, bunu çeşitli platformlarda dillendirebiliyorlardı. Baykal’ın tek alternatifi olarak görülen Sarıgül ise, bir türlü istenen sıçramayı gerçekleştiremiyordu. O halde adı konmadık bir Kızıl-Elma Koalisyonunu yeniden denemekten başka çıkış yolu yoktu. Önce kendilerine soldan ayakbağı olacak Sarıgül’ü Baykal’a suikast tertip etmekle itham edecek çılgınca bir düşünceyi ortaya atıp sol seçmenin Sarıgül’e doğru meyleden yönelişini bloke ettiler. Bu, projenin birinci ayağı idi.. tuttu, tutmadı o ayrı konu, ama sol seçmenin midesini bulandırmaya yetti de arttı bile. Bunu kendi çevrenizden de görüp tespit etmeniz mümkün.
Sonra sıra projenin ikinci ayağına geldi. Öyle bir hamle olmalıydı ki, kimsenin itiraz edemeyeceği bir keskin darbe ile Baykal’ın 50 yıllık siyasi kariyeri ile özdeşleşmiş “değişmezliğini, değiştirilemezliğini, değiştirilmesi teklif dahi edilemezliğini” tek hamlede sona erdirsin. Bunun en kestirme ve en ahlaksızca olanına baş vurup, Baykal’ın 20 yıl sekreterliğini yaparak yakınında bulunmuş olan bir milletvekili -ki, milletvekili adaylığı partide büyük rahatsızlık uyandırsa da Baykal’ın himayesinde milletvekili olan- bayanla yaşadıklarının gizli çekimlere konu edilmesi skandalı.. projenin bu ayağı da “tam isabet” hedefe vardı. Pes etmesi düşünülemeyecek olan Baykal, tek hamleyle siyaset kulvarının dışına savruldu, O da bunu kabullendi.
Şimdi, sıra projenin üçüncü ve son ayağına geldi.
Belki abuk bir düşünce gibi gelecek ama, bu projenin son ayağında Başbakan Erdoğan’ı da ‘bir şekilde!’ saf dışı etmeye sıra geldi. Ki, ancak o zaman dışarıda “One minute” diyen duruşun ve “derin strateji”nin önüne geçilebilsin. İsrail’i frenlerken Rusya ile hayal ötesi anlaşmalara imza atılsın, İran himaye edilebilsin.. bunlar, son bir asrın tüm ezberlerini bozan olgular. İçerde ise, Ergenekon’un, vurguncuların, devlet sömürüsünün önüne çekilen bariyerler kaldırılabilsin.
Şimdi Türkiye’de son bir ayda bir yıla bile sığmayacak yoğunlukta yaşanan siyasi olayları bir de gözle irdeleyin; baş döndürücü hızla yaşanan olaylarda esas aktörün CHP olması, oynanan oyunun özünü gözden kaçırtmamalı. “CHP’nin içi niçin yeniden dizayn ediliyor, bu yenilenmeden beklenen amaç ne?” sorularının net cevabı bizi bu noktaya ulaştırır.
Kısacası; Ergenekon’un içerde olanlarının dışarıda kalan eklentileri, Baykal’ın avukatlığını kendi gelecekleri adına yeterli görmemişlerdir. Bulunduğumuz coğrafyanın mutlak hakimi olan uluslararası güçler de Başbakanı kendi çıkarlarının geleceğine karşı bir tehdit olarak görmüşlerdir. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı, bu iki rahatsız çevreyi aynı hedefte buluşturunca, tasfiye ve temizlik işlemi başlatılmış, şu ana kadar geçilen her iki aşamada da istenen sonuca varılmıştır. Sıra projenin asıl ve son ayağına geldi.. Sayın Erdoğan’ı saf dışı etmek. Bunları da yeri geldikçe yazar-konuşuruz.
Son bir not; kullanılan silaha dikkat edin; kamuoyu oluşturmada birinci derecede etken olan medya, bu operasyonlarda hem kamuoyunu oluşturma faktörü hem de infazı gerçekleştirecek olan tetikçi olarak kullanılmıştır.
Yorumlar kapalı.