Bu gün önce uyanık olmayan siyasetçilere değineceğiz, sonra da uyanık siyasetçilere bir bakalım beraberce.
Mevcut bütün partilerin kademelerinde yer alan dürüst, samimi, partilerinin prensiplerini, ideolojilerini benimsemiş, inandıkları değerler uğruna bilhassa seçim zamanları canla başla çalışan, defalarca resmen aday olmalarına rağmen hep yedek listelerine alınan, ama hiç bunu dert etmeden çalışan çabalayan saf insanlar vardır. Böyleleri ülkenin ve milletin geleceğini düşünerek vatandaşlık görevlerini yerine getirmeye çalışırlar. Ferdi çıkar gözetmezler. Tabir yerindeyse halk deyimiyle “pılışka kapmak” için partilere üye olmazlar.
Bu tür siyasetçiler daha çok özü sözü bir olan, hizmeti amaç edinmiş parti liderlerinin kurduğu partilerde yer alırlar. Düzen partilerine asla gitmezler; gitmezler çünkü kişilikleri, karakterleri böyle partilere asla uygun değildir. Kişiliklerinden ödün vermezler. Böyle olunca da şahsi yönden başarılı olamazlar. Yani kendi çoluk çocuğuna dahi bir menfaat sağlayamazlar, sağlamazlar.
Uyanık, kurnaz, şahsi hesap peşinde olan siyasetçiler (siyasetçi kelimesi bunlara yakışmıyor, olsa olsa politikacı olurlar) vardır. Bunlar bir daldan bir dala konan, kuş misali bir partiden diğer bir partiye koşar dururlar. Tek amaçları iktidarın nimetlerinden yararlanmaktır. Vatana, millete hizmet söz konusu değildir onlar için. Ya ne söz konusudur? Şahsi çıkarları tabi ki. Bu siyasetçiler menfi çıkarları doğrultusunda hareket ederler.
Düzen partilerine yanaşır, her kademesinde yer almaya çalışırlar. Üyelikten tutunda, delegeliğe, başkanlığa kadar her kademeye adaydırlar, konumları ne olursa olsun her kademede at oynatırlar. Partide bir seçim olacağı zaman, genel seçim veya mahalli idareler seçimleri olacağı zaman adaylarla pazarlığa otururlar. Kazandığın zaman, başkan olduğun, milletvekili seçildiğin zaman şu işimi yapacaksın derler, söz alırlar. Aldıkları sözü yaptırırlar da.
Uyanık politikacı düzen partisine üye olarak yanaşır ilkin. Sonra delege olur. Başkan seçilir. Başkan seçilmese de başkanla haşır neşir olurlar. Parti toplantılarında her zaman bulunur, kendileri bulunmasa bile parti yönetimindeki antenleri mutlaka oradadır. Milletvekilleri ile yüz göz olur. Yönetim ile düşer kalkar. Seçim kapıyı çalınca pazarlık başlar. Benim şu kadar oyum var der. Çevrem geniştir der. Parti giderleri için para yardımında bile bulunur. Eee kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi? Ver cılız tavuğu, al yağlı kazı.
Seçim biter, dürüst parti mağlup, düzen partisi galip çıkmıştır seçimden. İş kapısı aralanır. Bu kapı aralığından uyanık politikacıların başı görünür. Hemen masaya oturur. Benim oğlum, kızım işsiz. Bunlara bir ekmek kapısı aç der. Bu kapı açılır. Niye açılmasın ki? İşi verenin işi yapılmaz mı? Ne demişler: “El eli yıkar, el de döner yüzü yıkar” değil mi? Hesap bu hesap. Hakkın adaletin sözü olur mu hiç?
Yorumlar kapalı.