İnsan, Yüce Yaratıcısını unutunca aklı şaşar, serabı su
sanar, zehiri bal diye yutar, harama hayat diye dalar. Nefis bu dünyaya sadece
mideden bakar. Ondan elde ettikleriyle sevinirken, onları kaçırmaktan da
korkar. Öyle olur ki bu sevgi ve korku insanın bütün hücrelerini sarar.
İnsandaki yaşama ve eşya sevgisi gönüle taht kurar. Bu sevgiyle kalp sarhoş
olur. İnsan sebepleri hedef yapar, ölümü unutur, hayata iyice bağlanır, dünya,
gözünde kıymetlenir. Öyle ki, eşya Yüce Mevla’dan daha çok sevilir. Artık her
an o zikredilir. Hayallere o yerleşir.
İnsan sadece onun için üzülür, ancak onunla sevinir.
Allah’ı zikirden ve namazdan çekinir. Onun gönlünde din, iman, ahlâk, helal, haram, namus, şeref önemini yitirir. Her
şey maddedir, maddi hesaplar önemlidir ve ticaretin kanunları geçerlidir.
Bugün bir çok insan Allahu Tealâ’nın bir lütfu olarak
teknolojiyi ve onunla gelen nimetleri şükre değil şirke alet ettiler. Hayat
onunla başlar, onunla biter dediler. Ölüme kadar oyalandılar, aldandılar ve
aldattılar. Kabrin içine girince olayı anladılar, ama geç kaldılar. Ehl-i
dünyanın tercihi madde olduğundan, bütün kalbiyle onu sever ve her şeylerini onun
uğruna verirler. Sonuçta da birbirlerini terk ederler. Bu tercihe göre o sonuç
kaçınılmazdır. Tuhaf olan bu değildir. Asıl şaşılacak olan durum, Allah’a
inandım diyen, ancak dünyayı tercih eden ve onu Yüce Rabbinden daha çok seven
mü’minin halidir.
Maddenin aşırı derecede sevilmesiyle içine düşülecek
felaketlerin başında Allah’tan gaflet, kalp katılığı, ibadetleri terk, kibir, hased, istikbal endişesi, korkaklık,
tembellik ve keyfine düşkünlük
gelmektedir.Madde ve teknoloji, bir çok mü’minin tevekkülünü zedeledi, kalbini
çekti, aklını çeldi.
Gaflet içinde maddeye yönelen ve gelişmeleri takip eden
bazı mü’minler, “bu işler insan elinden çıkıyor. Onları üreten kâfir, tüketen
mü’minden daha kıymetlidir. Asıl olan iman değil akıldır” düşüncesine girdi.
Allah’tan daha çok elindeki maddi imkanlara güvendi. Duayı terketti, kaderi
inkâr etti.
Teknolojinin ürünü olan nimetler, bazı mü’minlerin
kalbinden ilahi muhabbeti çaldı. Kalp kupkuru kaldı, gönülde dünya tatlandı.
Öyle ki, kul, bir koyunu kadar dininin derdine düşmedi. Midesi kadar kalbini
düşünmedi. Gerçi bu insanlar eşyaya “bu benim ilahım!” demedi, ancak onun
derdinden kurtulup kalbini Yüce Rabbine açarak “Aman Allahım!” da diyemedi.
Malına secde etmedi, fakat Mevlasına secdeye de gitmedi. “Kıblem Kabe’dir”
dedi, ama oraya hiç yönelmedi.Hoşçakalın.
Yorumlar kapalı.