Sevgi ikliminden
beslenen Farabi; “toplum sevgiyle kaynaşır, sevgiyle
yaşar” demiştir. Bizim bir önceki yazımızın konusuydu. Biz demeye
çalışmıştık Farabi direk demiş.
Yine
aynı yolun yolcusu Gazali; “Sevgi maddi olanı
sevmekle başlar, manevi olanı sevmekle gelişir” derken yürüdüğümüz yolun kilometre taşlarını
döşemiş.
Sana tarihinden bir sahne aktarayım. Bir
mutluluk asrı hikâyesidir. İran Sâsâni devletinden bir grup yollara düşerler.
Yeni bir peygamber geldiğinden haberdar olmuşlardır. Yeni Peygamberi görüp,
onunla tanışmak, onun hakkında evvelce malumat almak isterler.
Şehirlerin en kutsallarından olan mübarek
beldeye Medine’ye gelirler. Vardıklarında, bir kalabalık görürler. Kalabalığın
oturduğunu ve başlarında bulunan birinin de onlara su dağıttığına şahitlik
ederler.
Kendi kendilerine bir miktar düşündükten sonra
şöyle bir kanaate varırlar. Bir plan dâhilinde şu konuşmayı yaparlar:
“Toplumu rahatsız etmeyelim şu su dağıtıcısı
onların hizmetlisi olsa gerektir. Ona soralım, yeni peygamber kimdir?”
derler.
İşin
aslına vakıf olmak istersek, düşünceleri
de planları da onları tam adrese teslim ediyordu. Fakat onlar bunu henüz
bilmiyorlardı. Çünkü onların dünyasında bu şahitlik ettikleri manzarayı asla
görmek mümkün değildi. Bundan dolayı da bunu akıllarının ucundan bile
geçirmediler.
Ancak
onların yetiştiği kültür ve medeniyetleri, zulüm medeniyeti, gasp medeniyeti,
bir yönüyle “kast” sistemi medeniyeti olduğundan, bilemediler su dağıtıcısı
hizmetlinin, gelen son peygamber olduğunu?
Bilemediler rahmetin elçisi olduğunu. Bilemediler Rahmet elçisinin ikram
ettiği su gibi aziz olduğunu.
Sordular,
asıl sorulması gereken kişiye ve aldılar, alınması gereken en güzel cevabı:
“Men seyyidül kavm” Kimdir bu kavmin efendisi?
Âlemin övünç
kaynağı, son elçi Hz. Peygamberimiz, onlara:
“Seyyidül kavmi hadimühüm” “Kavmin efendisi onlara hizmet edendir.” buyurdular.
Ne müthiş cevap
Yarabbi! Ne müthiş ders Allah’ım!
Efendi
olanlar! Ya da efendi olmayı ümit edenler! İşte efendi olmanın yolu buradan
geçmektdir. Hizmetten geçmektedir. Gönüllere girmekten, gönül hanelerinde aşk
ve muhabbet evleri oluşturmaktan geçmektedir. Bu işte bu içinde bulunduğumuz
iklim yetim başı okşama, fakirlerin gönül hanelerini ziyaret etme, paylaşma,
bölüşme ayıdır.
Sözümüz insana, sözümüz çağın müslümanına,
sözümüz heybesinde gül taşıması gereken kardeşime, kısacası sizedir. Ya da
bize, bizi sizden sayan bizlerden olanlaradır. Efendi olmayanlara zaten sözümüz
yoktur. İşte efendiliğin kitabı bu cümlede saklıdır. Efendi olmanın yolu da
buradan geçmektedir.
Selam
“Efendimizin” dizinin dibinde, efendi olanlara! Hizmeti efendi olmanın aracı
kılanlara!
Yorumlar kapalı.