Bilindiği gibi, Osmanlı padişahları yüzyıllar içindeki gelişimle ve çağdaş devletlerdeki uygulamalara da paralel olarak mutlak ve sınırsız bir egemenliğe sahip olmuşlardır. Tarihî süreç içinde onların yetkileri, hiç
kısıtlanmadan devletin sonuna kadar devam etmiştir. Bu gelişimde Osmanlı Hanedanının, eski Türkler’deki “Gök Tanrı” kaynaklı egemenlik anlayışını benimsemiş ve bunu halkın bilinçaltına yerleştirmiş olmasının katkısı büyüktür. Şüphesiz İslâm egemenlik anlayışı da, Osmanlı Padişahı’nın yetkilerini pekiştirmiştir.
Sened-i İttifak Türk Hukuk Tarihi’nde padişahların yetkilerini sınırlamak üzere uygulanan ve çoğu zaman da etkisiz kalan yöntemler bir yana, bu sınırlamayı bir metin içinde ve karşılıklı taahhütlerle güvence altına alan ilk hukuk belgesi niteliğini taşımaktadır. II. Mahmut, kendisini tahta taşıyan olağanüstü siyasî gelişme ve çalkantılar sonucunda ayanlarla anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında, yüzyıllar içinde mutlak yetkilere sahip hale gelen padişahlık kurumunun o dönemde
sürüklendiği nokta karşımıza çıkmaktadır. Padişah Sened’i çaresizlik içinde
imzalamış, doğal olarak Sened’i hazırlayan ve imzalayanlara karşı son derece olumsuz duygular beslemiştir.
Belge hem Padişah ile hükümet erkânını, hem de âyân ve hanedanları bağlayıcı kurallar getirmiş, müeyyide olarak da Allah ve Hz. Muhammed üzerine yemin gibi dine dayalı bir temele oturmuştur. Aynı yöntem Tanzimat Fermanı’nda da karşımıza çıkacaktır. Bu şüphesiz teokratik (dini) devlet yapısına uygun bir garanti yöntemidir.
Sonuçta, çok kısa süre yürürlükte kalmış ve asla hayata geçememiş bir belge olarak Sened-i ittifak Padişah tarafından kaldırılmış ve hukuk tarihimizdeki yerini almıştır. Ancak Sened-i ittifak padişahın mutlak yetkilerine sınır getirme çabalarını içermesi sebebiyle Hukuk Devleti’ne giden yolda atılmış önemli bir adım olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Teoman Hakan Evlioğlu
Yorumlar kapalı.