Müslümanların birbirlerine karşı iyi niyetlerini ifade etmenin en güzel, en etkili, en kısa yolu selamlaşmaktır. Selam önyargıları kırar, kırgınlıkları giderir, gönülleri birbirine yaklaştırır. İnsanlar arası karşılıklı olarak güveni tesis eder. Bu şekilde toplumda genel bir huzur ve güven ortamı oluşur. Her türlü güzellik ve iyi yöndeki gelişme huzur ve güvenin hâkim olduğu toplumlarda hayat bulur.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi şeriflerinde ” İman etmedikçe cennete girmezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de ( gerçek anlamda) iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayınız. ” ( Müslim, iman: 22) buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimize birisi gelerek Ya Rasülüllah İslam’ın hangi ibadeti daha hayırlıdır diye sordu.
Efendimiz sav şöyle cevap verdi; ” Yemek yedirmen, tanıyıp tanımadığına selam verme( Müslim, İman, 14)
1960 yılında vefat eden, Konya’nın manevi mimarlarından Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin yolda yürürken yolun sağında ve solunda bulunan her yaştan herkese selam vererek yürüdüğü, herkesin de O gelirken selamını almak için yolun kenarında dizilip beklediği anlatılır. Hacı Veyiszade Hoca Efendinin bu davranışının, maddi manevi yapmış olduğu birçok hizmetinin yanında gönüllerde taht kurmasında mutlaka payının olduğunu söyleyebiliriz.
Selamlaşmak dinimizin bir emri olup nasıl ve hangi sözcükle yapılacağı da dinimizce belirlenmiştir. Selamı veren kişi ” es-Selamü aleyküm” / Selamün aleyküm şeklinde ya da “es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh” (Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun) şeklinde verir. Selamı alan da “aleyküm selam”/ve aleykümüsselam, ya da Ve aleykümselam verahmetullahi ve berakatüh şeklinde alır. Selamlaşmanın bu, orijinal şeklinin dışındaki selamlaşmalar her ne kadar bir iyi niyet ifadesi olmuş olsa da hem Allah’ın bir ismi hem de bir dua olan “es-Selam” kelimesinin yerini tutmaz.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem selamlaşmanın âdâbı ve usulü ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır; ” Küçükler büyüklere, binekli olanlar (at,merkep bugün için araba vb. binmiş olanlar) yayalara, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler yetişince öndekilere, iki grup karşılaştığında az olanlar çok olanlara önce selam verirler.(Buhari,İsti’zan, 4-7)
İki grup karşılaşıp içlerinden birisi selam verip dğer gruptan da bir kişi bu selamı almış olsa yeterli olup diğerlerinden bu vecibe düşmüş olur.
Ayet ve hadislerin ışığında âlimlerimiz selamlaşmanın vacip olduğu hükmüne varmışlardır. Selamı veren kimse bu emri İlahinin yerine getirilmesine ön ayak olduğu, bu yöndeki Peygamber Efendimizin tavsiyesine de uyduğu için farzın yanında sünneti de yerine getirmiş olacağından daha fazla sevabı almış olacaktır.
Selamlarken selam lafızları teleffuz edilmeli, söylenmelidir. Gürültüden ya da uzaklıktan dolayı sesinin duyulamayacağını düşünen kimse sadece baş ya da el hareketi ile yetinmemeli, bu hareketlerin yanında alçak sesle de olsa selam sözcüklerini söylemelidir. Selam bir duadır ve onu muhatabımız duymasa da Allah duymaktadır. .
Bir önceki yazımızda Rabbimizin kimleri selamladığı, kimlere selam verileceği anlatılmıştı. Diyanet İslam İlmihalinde de kimlere selam verilmeyeceği ile ilgili olarak şunlar kaydedilmiştir.
“Namaz kılana, uyuyan ve tuvaletini yapana selam verilmez. Ezan okunurken selam vermek mekruh olduğu gibi Kur’an okuyana ve okunan Kur’an-ı dinleyenlere selam verilmesi mekruhtur. Ancak ezan ve Kur’an okunurken verilen selam alınır. Hutbe dinleyene de selam verilmez. Yemek yiyene lokma ağzında iken selam verilmez. Bir camide cemaatin bir kısmı namaz kılarken bir kısmı kılmıyorsa camiye giren kimse namaz kılmayanlara selam verebilir. Selam vermediği takdirde de sünneti terk etmiş olmaz.(Diyanet İslam İlmihali, syf. 489)” Allaha emanet olun. Halil İbrahim Sabırl / İlçe Müftüsü.
Yorumlar kapalı.