Kırsal memleketlerin iktisaden yeterli gelememesi dünya ölçeğindeki değişen şartlarla ilişkilidir. Tarım ve hayvancılığa dayalı faaliyetlerin yerine ticari malların üretilmesi sanayileşmeyi meydana getiriyor. Halkın ihtiyaçlarını karşılama noktasındaki her türden üretim ve ticaret, su, yol, yeraltı ve yerüstü kaynakları, yer şekilleri, demografi, deprem ve fabrika gibi birden fazla faktör şehirleşmeyi sağlayan unsurlardır. Kadim bir geçmişe dayanan kültür, gelenek, inanç ve dil de şehirleşmeye dair önemli faktörlerdendir.
Sosyolojik hayat şehirlerde daha bir farklıdır. Şehri şehir yapan ve cazip hale getiren ise günümüzde öncelikle ekonomidir. Mimari, altyapı, sanayi ve ticaret ise şehri ayakta tutan can damarlarıdır. Toplumsal gelişim ve şehirlilik aidiyeti bir medeniliği de içinde barındırır.
Ancak şehirli olmak sadece bir nüfus kütüğüne kayıtlı olmakla mümkün olmamaktadır. Geçmişten alınan mirası yaşamak ve üzerinde taşımak gerekiyor. Eskinin dilini korumak, töreyi yaşatmak, geleneği sürdürmek gerekiyor. Patent ve coğrafi işaretlerle markalaşmak ve değerleri kayıt altına almak elzem hale geliyor. Diğer yandan modern olduğunu düşünen şehir insanı bunu her yönüyle ispat etmek zorunda kalıyor. Aksi halde sözden öteye geçemeyen, kırsala örnek olamayan, kadim geleneğini yaşatamayan bir şehir, körelmekten öteye geçemeyecektir.
Ön yargılardan uzak kalarak bilimde, ilimde, fende, mimaride, estetiklikte öncü olmalıdır şehirler. Fikir adamları, maneviyat insanları ve bilim adamları yetiştirmeli. Onların türbelerine dahi sahip çıkmalıdır. Ticaretini ayakta tutmalı ki göçlerle küçülmesin. İktisaden geri kalmasın ki fakirlik kaderi olmasın. Kısır çekişmelerin, kör düğüşlerin, iğdiş edilmiş fikirlerin, bağnaz fanatizmlerin, bozulmuş ahlakların ortaya çıkaracağı bir sosyal yapı, adına şehir denilmekten ne kadar da uzaktır. Böylesi bir yapı medeniyet ve modernlik sıfatlarını üzerinde bir marka gibi taşıyamayacaktır. Dün ve bugün kutlanan zamanın adına “Dünya Şehircilik Günü” deniliyor. Şehirlerin bombalarla yıkıldığı, başkentlerin yerle bir edildiği bir zamanda insanın nasıl canavarlaşabildiğini görebiliyoruz. Maddesel dünyanın, kapitalizmin ve sömürünün geldiği son nokta. Cinnetten başka bir şey değildir. Böyle şehirli ve medeni olmaktansa taşralı kalmak belki de en iyisi. Memleketlere sahip çıkılmalı…
Şehir dediğin farkını fark ettirmelidir. Tosya’mız açısından bakıldığında ise şehrin simgesi olan kültür varlıkları ayağa kaldırılmalıdır. Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi ilgili kurumlarla yerel idareler iş birliği yapmalıdır. Her yıl tek bir ev bile restore edilse kazanımdır. Tosya’nın köklü geçmişi halen bir Kent Tarihi ya da Kültür Müzesini oluşturamamıştır. Şehir sosyal tesislerden yoksundur. Deprem kuşağı üzerinde olmasına rağmen yeterli bilinç gelişmemiştir. Kent içinde yer yer görülen tutucu taassup şehri geri bırakmıştır. Kentleşmede özel bir mimari ortaya konulamadığı gibi şehrin giriş ve çıkışlarında Tosya’yı yansıtan bir simge veya anıt da yapılamamıştır. Yıllardır belli çabalar görülse de yer yer mekanların makyajı değişse de uluslararası yol güzergahının avantajları şehrimize aktarılamamıştır. Çevresel ve doğal kaynaklar ile yerli üretimlerimiz pazar bulamamıştır. Pancar ekimi tükenmiş, elmacılık bitmiş, yem fabrikaları kapanmış, ağaç işleri can çekişmektedir. Pirinç ekimi yirmi bin dönümden yedi bin dönüme gerilemiştir. Bağ ve gümeleler modernize edilerek turizme kazandırılamamış, yol güzergahı estetik bir şekilde düzenlenememiştir. Yöresel ürünlerimiz, pirinç, un, tereyağı, sebze, meyve, bal, pekmez, bulgur ve hayvansal gıdalar pazarlanamamış beklenen şekilde şehrin kalkınması sağlanamamıştır. Fikir ayrılıkları ve küçük hesaplar terkedilememiş, yetişmiş insanların donanımı şehre aktarılamamıştır. Görünen fotoğraf bu şekildedir…
Madem ki böyledir o halde şehircilik günümüz kutlu olsun.
Yorumlar kapalı.