Milletin kaderini milletin iradesi belirleyecek ve 12 Eylül’de “Milletin Makus Talihi” değişecek. Milletimizin sağduyu ve ferasetinden, azim ve kararlılığından, vicdanı ve irfanı hür asaletinden aldığım güçle buna inanmış, iman etmiş bir vatandaşım. Bu vatandaşlık hukukumun verdiği hakkı kullanarak bu imanımı açık açık deşifre etmekten de mutluluk duyuyorum.
Geçenlerde(15.07.2010) Timeturk internet sitesinde Mehmet Tepe’nin “Milletin Makus Talihi: 12 Eylül ve Sapere Aude(aklını kullanma)” başlıklı güzel bir yazısında, Kadim filozoflardan Kant’ın “aklını kullanma/ sapere aude” dediği cesareti gösterme üzerine kurduğu analizde, aynı filozoftan şöylede bir alıntı vardı: ““Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın, tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.” Filozofon insan karakterine neşter vuran bu tespiti, günümüz gerçekliğinde giderek yerini bireysel özgürlüğe, sürü mantığından sıyrılmaya, kendi kaderini kendin belirleme ve sorumluluk üstlenme noktasına taşırken, filozofun bu ironik yaklaşımı Türkiye bağlamında artık çok gerilerde, 20. yüzyılda kaldı.
Artık insanlarımız sürünün niceliğine değil, sürü mantığının niteliğine bakarak kararlarını veriyorlar. Kimse çoban liderlerin yönlendirmesine körü körüne biat edip kendini uçuruma yuvarlayan kararlara gözü kapalı atlamıyor. Artık mahalle kahvesi köşelerinde bile, 12 Eylül referandumunun, referandumdan 9 ay sonra yapılacak Milletvekili Genel seçimlerine etkisini, kırk yıllık politikacılara taş çıkartacak öngörülerle yorumlanmasına tanık oluyoruz. Bu ve buna benzer beyin fırtınasının estiği bir atmosferde hiçbir siyasi liderin “benim seçmenim” diyerek kendine biat etmiş topluluklardan bahsetmesi, onların oylarının kendi ipoteğinde bulunduğu vehmine kapılıp meydan okumasının bir getirisi kalmadı ve kalmamalı. Seçmen seyyaliyeti, herkesin doğru, düzgün ve seçmen kitlesinin değerler manzumesini korumada göstereceği hassasiyet kadar prim yapacağını ortaya koymaktadır.
Bu perspektiften baktığımızda, kendi tabanı ile ters düşen, tabanının beklentilerine karşılık veremeyen liderler, bu referandum sonunda sadece siyasi mahcubiyet yaşamakla kalmayacak, tabanlarında oluşan umutsuzluğun dağılmalara da kapı aralayacağını hesaba katmak zorundadırlar. Tabandaki kayma, bugün kin ve nefretle karşı çıktıklarınızın hanesine +1’ler olarak yazılacaktır.. ve bu 1’ler 10’lara, 10’lar !00’lere, …. yüzbinlere çıktığında iş işten geçmiş olacaktır.
İdeolojileri itibariyle birbirlerini boğazlayacak kadar birbirine düşman görüntüsü verip bunu yıllarca sürdürenlerin beklenmedik bir şekilde dayanışma sergiledikleri bir ortamdan çıkıldığı zaman, milletin safiyane duygularını nasıl istismar edip görünürde Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu masallarıyla tabanı avutup, tepede milleti tepelettirdikleri, Farklılıkların iktidarsızlık sorununa kurban edildiğini, iktidar uğruna her türlü anlayışla bağdaşık bir duruş sergileyebildiklerini
Sonuç itibariyle seçmenin kendi hür iradesini kullanabilme/sandığa yansıtabilmesi yanında, !2 Eylül referandumu liderlerin samimiyet testine de fırsat vereceği için iyi bir test olacaktır diye düşünüyorum. Millete tuzak kuranlarla tuzağa düşenlerin maharet ve basiret testi de bunun alt başlığı olacaktır. Ak Parti döneminde, onun eliyle/oyuyla yapılmış, diliyle söylenmiş her şeye karşı oldukları; örneğin Başbakanın dediği gibi, “ellerinden gelse duble yolları rulo yapıp Anayasa mahkemesine götürecek” kadar damarlarına Ak Parti karşıtlığı işlemiş odaklarla yandaş/yoldaş olmanın bedeli 13 Eylül sabahında gün yüzüne çıktığı zaman, bugün geniş olan miting meydanları, dileriz ağıtların yakıldığı meydanlar olmaz.
Yorumlar kapalı.