Dün,
“Yerelden genele bilgi toplumunun evrimi..” başlıklı yazımda,
geleceğimiz adına “bilgi toplumu” formundan ne kadar uzaklaşmakta
olduğumuzu ve hayatın akıp giden gündeminden kopuk bir “sanal dünya”
esaretine nasıl gönüllü yazıldığımızı ifade etmeye çalıştım.
Yine
aynı yazımda, içine sürüklenmekte olduğumuz yozlaşmayı engelleyecek tedbirlerin
devletten önce, bireylerden beklenebileceğini, bireylerin beklentilerinin
toplumun örgün yapısı “devlet” dediğimiz yapı içerisinde norm ve
yaptırım karşılığı bulacağını ifade ettim.
Şimdi
geleceğe dönük projeksiyonlar üzerinde bilim ve siyaset odakları başta olmak
üzere STK’ların öncü organizasyonlar gerçekleştirerek katkı vermeleri halinde,
gelecek kuşaklara devredilecek miras ve onlardan beklentiler anlamlı bir zemine
oturtulabilir noktasındayız.
Geleceğe
dönük bakış açısının iki temel gözetim noktası, “korku” ve “umut”
ikileminin dengelenmesi ile ancak sağlıklı bir vizyon geliştirilmesini
sağlayabilir. “korku” ve “umut” beklentisi
dengesini oluştururken, gelecek kuşağın özne alındığı –onları biçimlendirme
kıskacına almadan- nasıl bir hayatın kendilerini beklediği, bu hayatın olumlu
seyri ile olumsuz gelişmeler arasındaki farkındalığın öngörülebilir bir tabloda
açıklıkla ortaya konması zarureti vardır. Bu, yaşanmakta olan klasik eğitim
araçları ile varılabilecek bir nokta değil. Daha önce ifade ettiğim gibi, artık
bugün örgün veya yaygın eğitimin ikinci plana atıldığı, bilişim çağının
getirisi olan “sanal dünya”nın fenomenleri üzerinden şuuraltımıza
sürekli yerleştirilen bir hayat anlayışının gönüllü mahkumları gibiyiz. “Öğretilmiş”
ya da “öğrenilmiş” çaresizlikler bile bu sanal
saldırıları açıklamaya artık yetmiyor. Bir cazibe noktasında yoğunlaşan
gönüllüğün getirdiği, -son yılların süregelen yozlaşmışlığın tasvirindeki
ifadesiyle- bir “Mankurtlaştırma” ameliyesi sonucundaki esaretin,
geleceği tehdit eden en büyük handikap olduğunun bilinmesi lazım.
Bu
yöndeki endişelerin, sadece bizdeki yersiz bir paranoyadan kaynaklanmadığını
vurgulama adına, bizimle kıyaslandığında “gelişmiş ülke/toplum”
olarak nitelendirilen, Avrupai demokrasinin ve gelişmişlik düzeyinin en ön
sıralarında adı zikredilen Hollanda’dan bir örnekle konuya atfedilen önemi
sizlerle paylaşmak isterim;
Habere
göre, “Hollanda Gazetecilik Fonu, 2014 Eylül’ünde üzerinde çalışmaya
başladığı ‘Haber Nedir: Gazeteciliğin Geleceği İle İlgili Senaryolar’ başlıklı
araştırmayı tamamlıyor. Hollanda Parlamentosu’na sunulacak olan araştırma,
2025’te gazeteciliğin geleceğiyle ilgili 4 olası/akla yatkın senaryo ortaya
koyuyor.
64
sayfalık araştırma raporu; aralarında gazetecilerin, yayıncıların,
akademisyenlerin, yayın yönetmenlerinin, teknoloji uzmanlarının da
bulunduğu 150 kişilik bir ekip tarafından hazırlandı.”
Oldukça
kapsamlı bu haberin girişinden aldığım bu özet, bize şunu gösteriyor; her
toplum kendi geleceğini bırakacağı kuşakların karşılaşması muhtemel senaryoları
farklı farklı alanlarda bugünden yarına öngörülebilir yönleri ile analiz
etmekte ve alınması gereken tedbirler varsa, bunların şimdiden alınmasına,
yönlendirilmesi gereken alanlarda öncü reformları hayata geçirme misyonundaki
parlamentolarına kılavuzluk edecek alternatifleri ortaya koymaktadır.
Alıntıladığım alan çalışması sadece “gazetecilik” örneği
üzerinden algılanmamalı, gelişmiş ülkelerde resmi veya sivil kurum ve kuruşlar,
toplumu ilgilendiren her alanda on yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık
projeksiyonlarla geleceklerini teminat altına almaya çalışırken, bizim gibi
gelişmişliğin daha ilk basamaklarında olan ülkelerin “sanal alem”lere
mahkumiyetini anlamak, çapını ve derinliğini tasavvur edemeyeceğimiz akla ziyan
kayıpların göze alınması demektir.
İhtiyacımız olan şey, eğitimcilerimizin “sanal
alem” dehlizlerinde akli melekelerini ziyan eden bir gençlik değil;
üstün bir analitik yetenek kazandırılmış, hayatın içinde yer aldığı alanın
içeriğini ileri düzeyde geliştirme becerisine sahip donanımlı, multi disipliner
anlayışı içselleştirmiş, zihinsel program ve algoritmalarla içeriğini
zenginleştirebileceği projeleri hayata uyarlayabilen, entellektüel birikime
sahip, toplumundan kopuk olmayan ama onlarla kurduğu köprüleri sağlam inşa
edebilen bir gençlik yetiştirmek olmalıdır.
Yorumlar kapalı.