RAMAZAN -3
DÜNDEN DEVAM…
İşte Ramazan sadece bedenlerin değil, aynı zamanda ruhların da rektefeye sokulması için yüce Allahın ihsan ettiği bir nevi “Gök Tamirhanesi“ hükmündedir. Oralardan inenlerle (Vahy) buralardan çıkanların (Dua) deruni bir buluşması ve insanın kendini tazelemesi, yenilemesi için muhteşem bir imkandır.
Ramazan Kayıplarımızı Buldurmak İçin Gelir. Kendimizi kandırmayalım. Neler kaybetmiyoruz ki… En çok da kendimizi, bizi biz yapan “Ben“ liğimizi kaybediyoruz. Ben denince hemen ikirciklenmeyin. „Ben“ o kadar da kötü bir şey değil. Kötü ne kelime, mutlaka olması lazım gelen bir şeydir. Zira „Ben“ olmadan şahit olamazsınız. Şahit olmazsanız müslüman olamazsınız. biz şahit olacağımız zaman“Neşhedü“ demiyoruz, „Eşhedü“ diyoruz. Çünkü Allah böyle söylememizi istiyor. “Ben“ şehadet etmeliyim, ben şahit olmalıyım ki bana şahit olunsun. “Ben“ bilincini kuşanmak kelime-i şehadeti okumak için şarttır. Yalnız buradaki “Ben“ çok iyi anlaşılmalıdır. Zira şahit olmaya değil, sahip olmaya yeltenenler de vardır. Sahip olmak Ben den içerde olan “Ben“ lerin işi değildir.“Ben“ ile “Bencillik“ arasında sıra ile süreyya kadar fark vardır. Bu durumda “Ben“ olanlar şahit olur. Bencil olanlar ise “Sahip“ olur. Daha doğrusu sahip olduğunu zanneder.
İşte Ramazan iklimi böylesi bir “Ben“ idrakini inşa etmek için muazzam bir imkandır. Ramazan bize kaybettiğimiz “Ben“ i buldurur, tabi ki ararsak. Kendini bulan “Ben“ artık kelime-i şehadeti sadece dili ile okumaz, onu bütün varlığı ile okur. Hatta şehadet onun kendisinde okunur. Böyle bir “Ben“ sadece okumakla yetinmez aynı zamanda okunur. Bunu da ancak Ramazan okyanusunun biricik incisi olan hem okuyan ve hem de okunan “Vahy“ sağlayabilir.
Ramazan bereket, rahmet ve mağfireti ile hepimizi kuşatmak ister. Ramazan ayında emrolunduğumuz oruç ibadeti ise kendimizi tutmayı öğretmek içindir. Bizler çoğu zaman oruç tuttuğumuzu söyleriz ve tutarız da. Ancak kimin kimi tuttuğu ya da tutması gerektiği tefekküre muhtaçtır. Biz orucu tutarsak karşılığında sevap kazanırız. Ancak oruç bizi tutarsa kendimize geliriz. Dolayısıyla oruç bizi tutarsa diri oluruz, dik oluruz, agah oluruz. Yani farkında oluruz. O zaman sahip olmak için değil, şahit olmak için bu dünya`da olduğumuzu fark ederiz. “Ne kadar kaldın?“ sorusuna “Bir gün yahut onun yarısı kadar“ diye cevap vermek zorunda kalmayız. Bu ne demek? Bu açıkça bereketsizlik demek.80 küsur seneyi hemencecik bitti, bir şey anlamadım demenin “Bereketsizlikten“ başka bir izahı olabilir mi? “Ben“ idraki ile Kurànı, kendini ve kainatı okumayı başarabilenler kaç yıl bu fani alemde kalmış olurlarsa olsunlar, en bereketli ömrü ihya etmiş bahtiyarlardır. Ne mutlu onlara…
Ramazan bizim coğrafyamızda bir başka güzel karşılanır. Evlerimiz köşe-bucak temizlenir. Adeta genel bir temizlik seferberliği ilan edilir. Bunlar çok güzel adetler. Hepsine eyvallah! Peki ya kalplerimizi de Ramazana hazırlamak aklımızdan geçiyor mu? Bence geçmeli. Çünkü hemen hepimizin kalbinde lekeler oluşuyor.
O halde sadece evlerimizi değil, “Kalplerimizi“ de temizleyerek Ramazana hazırlamalıyız. Sıradan bir misafir için bunca hazırlık yaparken varlığımızın yegane sahibi için hazırlık yapmazsak bu “Gayretullah“ a dokunmaz mı? Dokunur. O halde şairin şu güzel veciz ifadesini hatırımızda tutarak bir hazırlık içine girelim: “Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ide Hak, Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.” Ramazan Hepimizi Mübarek Kılsın! Sağlıcakla kalın.. (Alıntıdır:Ömer Erdem)
Yorumlar kapalı.