Ramazan geldiğinde Anadolu insanımızda tatlı bir telaş başlar. En zengininden en yoksuluna hemen herkes Ramazanda farklılaşmak için daha bir incelik ve dikkatle davranır. Dinine pek ehemmiyet vermeyen lakayt insanlar bile daha bir özenle davranırlar. Ramazan ayını, incelmekle, mükellef sofra arasında sıkışıp kalan, seküler yaşamı tercih edenleri hariç tutarsak hemen herkes pür sevinç içinde karşılar.
Anadolu irfan geleneğinin mirası içinde Ramazan konusunda çok veciz ifadeler bulunmaktadır. Şimdilerde bu güzel ifadeler pek çok beldemizin cami mahyalarında ışıl ışıl parlamaktadır. Ancak bu veciz ifadelerden bir tanesi var ki bize göre mana bağlamı dikkate alınmadığında lafzi olarak pek de doğruyu yansıtmaz. Biz Ramazan geldiğinde bir birimizle tebrikleşirken “Ramazanınız Mübarek Olsun“ deriz. Oysaki Ramazan zaten mübarektir. Doğrusu “Ramazan Bizi Mübarek Kılsın“ şeklinde olmalıdır. En azından mana olarak bunu kastetmek gerekir. Zira içinde bin ay`dan daha hayırlı (Kadir Gecesi) bir geceyi barındıran iklim zaten mübarektir. Öyle bir gece ki bir ömre bedel. Yani öylesine bereket dolu…
Hiç şüphesiz Ramazan iklimi hemen hepimizde şöyle ya da böyle birçok değişikliğe yol açar. Hayatımıza çeki düzen verme noktasında daha bir titiz oluruz. İsyan ve günah konusunda diğer zamanlara nazaran daha dikkatli davranmaya gayret ederiz. En celallimiz bile biraz daha mülayim olur. Bütün bunları sağlayan muhteşem bir mekanizma vardır. Bu kendiliğinden oluşuverir. Allahın yaratılışla ilgili (kevnî) yasalarından biri olan bu mana iklimini “Akıl“ yoluyla anlamak mümkün değildir. Bunun için tam teslim olmuş bir iman gereklidir. Şair ne güzel de söylemiş: “İdraki meali bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi bu sıkleti çekmez“
Ramazan bir anlamda gök sofralarının yeryüzüne intikalidir, inmesidir. Gökten yağan sarımsak ve bıldırcın eti değil, paha biçilmez bir inşa kılavuzudur. Yani „Kuràn“dır. Kuràn o ayda inzal olmaya başlamış, yani yüce Allah (cc) biz aciz kullarına tenezzül edip, bizleri muhatap almış ve bizlerle konuşmuştur. Allahın kulunu muhatap almasından daha değerli ne olabilir?
Kuràn; okumak ve okunmak için gelmiştir. Ancak bir çok insan maalesef onu yüzünden okur. Halbuki O “Tertil“ üzere yani tartarak, ölçerek okunmayı bekler. Yüzünden okuyanların nasibi de ancak yüzünden olur. Oysa Kuràn düşüne düşüne ve derinlemesine okunmalı ve hayatı inşa etmeli. Bu da yüzünden okuyarak sağlanamaz. En azından güvenilir kaynaklardan Meali ile birlikte okumayı deneyelim. Mushafa göstermekte olduğumuz hürmet ve tazime halel getirmeden Kurànı tertil üzere okumayı deneyelim. Hatta onun bizi okumasına imkan verelim. Bir adam Kuràn okursa sevap kazanır. Kuràn bir adamı okursa ne kazanır? Bir düşünelim. DEVAMI YARIN..
Yorumlar kapalı.