Geride bıraktığımız yüzyılın güç odakları bir bir dağılıyor.. Önce Varşova paktı çöktü. Soğuk Savaşın bir tarafı olan Varşova Paktının çökmesi ile Nato işlevsizleşti.. o da çöktü. Nato şimdi uzatmaları oynuyor. Nato’nun Afganistan’da yada Gürcistan savaşında nasıl kağıttan bir kaplan olduğunu tüm dünya gördü/görmeye devam ediyor.
AB, çekirdek yapısını besleyecek genişlemeyi, kanat yapılanma sürecini tamamlayamadan dağılmanın eşiğinde.
Dünya Ticaret Örgütü, düne kadar esamisi okunmayan az gelişmiş ekonomik odakların uyanması ve yaptıkları sıçramalar karşısında abondone olmuş boksör gibi boş gözlerce zamanın akışına seyirci. G-20 Zirvesi ile telafi edilmek istenen manivela, kısır bir döngünün çaresizliğindeki umutsuzca debelenişini sürdürüyor.
IMF, hem kendini besleyecek kaynak sağlamada hem güvenli kredi verecek müşteri ülke bulmakta sıkıntılı. Akan insan kanından/savaştan beslenen dünya silah tüccarları, mevcut ve potansiyel müşterilerin milli kaynaklarla silah teknolojilerini geliştirmeye yönelmeleri karşısında şaşkın ve kışkırtıcı atakların senaristlerini bulmakta zorlanıyor.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı, Rusya sırtındaki birçok yükü ve yükümlülüğü attıktan sonra Bağımsız Devletler Topluluğu ile kendi çelik çekirdeğini besleyecek siyasi ve ekonomik kanatları barış içinde bir arada tutmakta zorlanıyor.
ABD, 100 yıl süren dünya imparatorluğunun sonuna geldi.. için için kaynıyor. Her imparatorluğun mukadder sonunu geciktirmek için tüm imkan ve şartlar azami düzeyde zorlanarak süreci geciktirmeye yarayacağını umduğu tüm yolları deniyor. Vietnam, Afganistan, Irak başarısızlıklarının doğurduğu travmaları atlatamadan Siyonist İsrail’in kışkırttığı Neo-Con düşünceyle İran üzerine oynamanın İmperyal düzene katkısının olup olmayacağını hesaplıyor. Tüm dünya başkentlerinin politik duruşlarını motive etmekte hep ön sırada yer alan Yahudi lobisi ve Mason Locaları giderek kan kaybediyor.
Ermeni Diasporası artık eskisi kadar etkin değil. Kafkasya!ya hapsolmuş 3 milyon Ermeni’nin nefes borularını tıkayan politikalarıyla Diaspora kendi sonuna oynuyor.. Ermeni devletinin Ermeni Diasporasına baş kaldıracağı günler yakın. Diaspora güçlendikçe Ermeni devletinin güç yitirdiği gerçeği kendini fark ettirmeye başladı. Ermeni liderler, artık eskiden olduğu gibi Diaspora liderlerinin ağzı ile konuşmaktan, onların gözlüğü ile dünyaya bakmaktan giderek uzaklaşıyor.
Ortadoğu’nun kalbine saplanmış bir hançer gibi duran İsrail’in dokunulmazlığı, Davos’ta Başbakan Erdoğan tarafından tüm dünyanın şaşkın bakışları altında bozuldu.. dokunabilirliğini tüm dünya milletleri gördü.. İsrail’in karizması çizildi. 60 yıllık tarihinde ilk kez şimdi Mavi Marmara aptallıklarının bedelini ödemekle karşı karşıyalar.
Patronlar Kulübü olarak sıraladığımız tüm yapı ve yapılanmaların üst kuruluşu, Truva Atı’na döndürülmüş Birleşmiş Milletler ise, tarihinin en aciz dönemini yaşıyor. Bünyesinde barındırdığı patronların çıkar çatışması, Birleşmiş Milletler’in hem organik yapısında hem de hegamonik anlayışında zafiyete yol açmış, artık sembolik kraliyet ailelerinin durumuna düşmüş görülüyor. Hiçbir yere sözü geçmeyen sembolik ve kukla asalak aile babası gibi.
Özetlemeye çalıştığım tüm bu denge bozuklukları karşısında, bunların zafiyetlerini gören Türkiye Cumhuriyeti, sistemin içinde kalarak, sistemde anahtar rolünü üstlenmenin alternatif yol arayışlarını sürdürüyor. Sömürü, hegemonya ve tehdit algısı üzerine oturtulmuş mekanizmaların işlevsizliğine kaşın, daha barışçıl ve adil bir uluslararası akıl inşa etmenin çabası içinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu üçlüsünün olağanüstü çaba ve performansları, sınırlarımız dışında hak ettiği yerini almaya başladı. Türkiye’den yükselen her ses, uluslar arası arenada yankı bulmaya başladı. Türkiye’nin fiziki sınırlarını aşan siyasi ve sosyolojik gücü, sadece içerde değil; dış dünyanın karar mekanizmalarında yol haritası çizip yön tayin eden odaklarca da “Osmanlı Milletler Topluluğu”nun doğuşu olarak telaffuz edilmeye başlandı. Bu odaklar, kendilerini yakın gelecekte öngördükleri bu vizyona göre konuşlandırmanın beyin fırtınasını yapmaya başladıklarını gizleme gereği duymuyorlar. Gün geçmiyor ki, bu konuda ses getiren tartışmalar olmasın, makaleler yayınlanmasın. Yakın gelecekte Türkiye, tribünden oyun seyreden değil; sahada top koşturan takım olmanın gereklerine şimdiden hem fizik, hem ruh hem de mental olarak kendini hazırlamak zorunda. Çöken patronlar kulübünün enkazı arasında kalmamanın tek çıkış yolu bu.. gerisi boş…
Yorumlar kapalı.