İslam’ın beş temel esasından biri olan Oruç, Farsça’danTürkçe’ye geçmiş bir terimdir. Arapça karşılığı “savm” veya “sıyam”dır. “Savm” kelimesi ıstılahta, “İkinci fecir”den (“fecr-i sadık”tan) itibaren, güneşin gurubuna kadar yemekten, içmekten, cinsel ilişkiden ve orucu bozan diğer şeylerden, Allahü(cc)’a kulluk niyetiyle nefsi alıkoymaya verilen ibadetin adıdır.
Oruç, yalnız bedenle yapılan bir ibadettir. Oruç tutma şartlarına haiz olan her mükellef için Ramazan Ayı’nda oruç tutmak “farz-ı ayn”dır.
Her ibadetin kulluk boyutuyla beraber birde hikmet yönü vardır. Oruç ibadetinin hikmeti ise tüm ibadetlerde asıl olan Allah(c.c)’a ihlasla kulluk etmektir. Gizli ve aşikâr kulluğu izhar etmektir.  Orucun hikmetlerinden bazılarını kavramak mümkündür. Ancak kulluk sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesi gereken bu gibi ibadetlerde bütün hikmetleri tespit etmek mümkün değildir. Bu sebeple Allah için olması kulluk vazifesi olması yeterli bir sebeptir.
Nefis terbiyesi açısından da bir başka hikmeti vardır. Bir ay boyunca Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu emrini tutan ve sınırlarını aşmayan müminler nefislerini bir manada eğitmiş ve ehlileştirmiş olurlar. Bununla beraber diğer ibadetlerini yerine getirirken nasıl nefsiyle mücadele ediyorsa işte bu ibadetinde de nefsiyle bir hesap hali içindedir. Bu kavrayış bir insanın bir yandan kendi nefsini daha yakından ve tarafsız olarak tanımasını sağlarken, diğer yandan da böyle bir eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamasını sağlar.
Nefsini terbiye etmiş, elindeki nimetlerin Allah’a ait olduğunu ve o nimetleri elde etme hususunda acizliğini fark etmiş olan bir insan, hayatında Rabbe muhtaç olduğunu ve müstağni (kendi kendine yeter) olmadığını kavrayacaktır. Bu azgınlaşmaya meyilli olan nefis için büyük bir eğitimdir.
Oruç insanı, insan-ı kâmil yapar. İnsanî yönünü ön plana çıkarır. Allah’ın nimetleri olmadan yaşamanın imkânsız olduğunu, açlığı yaşamak suretiyle uygulamalı olarak tespit etmiş, bir başına bu âlemde başıboş olmadığını başta yakın çevresi olmak üzere zerreden külleye muhtaç olduğunu, ama muhtaç olmayana muhtaç olduğu bilir ve halis kul oluverir.
Bediüzzaman Said-i Nursi oruç tutmanın hikmetlerinden bahsederken şöyle demektedir: “Cenab-ı Hakkın rububiyetine (Rabolması hasebiyle Rezzak ve terbiye eden olmasına) hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem ilahi nimetlerin şükrüne bakan hikmetleri vardır.”
Oruç, mükellefi her türlü şehevi arzulardan alıkoyan ve ihlası artıran bir ibadettir. Oruçta açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer arzularına karşı direnmek oldukça önemlidir. AllahuTeala (c.c)’ya iman eden ve O’nun dini uğruna her türlü fedakarlığa karar veren müminler; oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. Yoksulların durumunu daha iyi anlar, onların sıkıntılarının giderilmesinde daha fazla çaba sarf ederler.
Orucun maddi ve manevi faydalarının yanında, sağlık açısından da pek çok yararları bulunduğu uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir.
Allah’ın buyrukları ve yasakları elbetteki kulun iyiliği içindir. İbadet esasen Hakk’ın emrine riayet olduğu gibi, bazı ibadetler sonuç itibariyle halkın hakkına riayeti de içerir. Oruç ta bu ibadetlerden birisidir.
Basri BEKTAŞ
Tosya Müftüsü
ORUCUN FIKHİ YÖNÜ

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!