Ölümlü Dünya

Zamanın sahibiyim der gibi hareket eden kibirliler, sıcak sermaye sahibi patronlar, koca koca makam sahipleri ve kısaca hepimiz, herkes… Bir gün öleceklerini unutuyor olabilirler. Modernizmin insanlığa armağan ettiği maddeci zihniyetin ürünü olan bu yanlış davranış şekilleri, var gücüyletüketmeye devam etmiyor mu? Değer adına her ne varsa! Ölümü unutmak için ne gerekiyorsa yapılıyor. Çünkü zaman kavramı içinde “sonsuzluk düşüncesi”çok önemlidir. Bu yüzden kimse; sonsuzluğu özlerken, ölümüözleyemez.

Öyle değil mi?

Zira o’nun korkulacak bir şey olduğunu bilir. Çünkü ölüme hazırlık yapmaz,dünyayı saltanat bilen ve burada hüküm sürmek isteyen…

Bu gerçeği ispat etmek için; uzağa gitmeye, bolca tahliller yapıp örnekler vermeye gerek yok sanıyorum. En çarpıcısından mezarlıklar yeterli bunun için. Bizden önce bizim gibi hareket etmeyen veya hareket eden öncekileri de toprağında saklar mezarlıklar. Gidenlere nasıl muamele eder, tanışmadan bunu öğrenmek imkânına da sahip değiliz. Ancak bildiğimiz ama unutmak istediğimiz bir gerçek değil midir ecdadımızın; mezarlıklarını şehrin içine, evlerinin bahçesine hâsılı göz önüne yaptıkları. Büyük mezar taşları yaptırıp,onlara kitabeler yazıldığı. Çeşitli ağaç, gül ve çimenlerle mezarlarını zenginleştirip, bakımlarını aksatmadıkları. Yani eski zamanlarda mezarlıklar, bizzat kent hayatıyla iç içeydi. Ne yaptık onlara, şimdi nerelerdeler?

Şehir içindeki mezarlıklar gözümüze kötü göründü. Bize ölümü hatırlattılar diye düzledik mezarlarımızı, bir daha görünmemek üzere. Üzerlerinede çok katlı büyük binalar yaptık. Ölümden intikam alırcasına ve patolojik bir öfke ile. Sonra da ölülerimizi(!) bir daha hatırlamayalım dercesine şehrin dışına, görünmez yerlere taşıdık.

Çünkü rahat yaşamla, ölüm düşüncesi çok geçimsizdir. Tıpkı iki kuma gibi. Biri geldiğinde diğerini kovuyordu. Çünkü ölüm duygusunu hatırda tutmak bizi tahammülsüz yapıyordu. Bunun yerine büyüklerimizin fotoğraflarını çerçeveletip başımızın üstünü astık. Ama kendi başımızın içi ölüm düşüncesinden uzak kaldı. Böylelikle ölülerimizi şekli olarak hatırda tutmaya çalıştık. Fakat ölüm düşüncesi ruhundan uzak kaldık. Ne büyük bir gaflet ve cehalet!

Oysa ölüm, insanın en mühim meselesi olmalıydı. Ölülerimiz ise daha dün en kıymetlilerimizdi. Asıl bizi rahatsız edecek olan; onları unutmak, mezarlarını gözden kaybetmek olmalıydı. Mezarlarını göremediğimizde özlemeliydik. Üzerlerine yaptığımız binalarda otururken tadımız kaçmalıydı. Ölüsüne saygı duyulmayan memleketlerde; bugünün dirisi ama yarının ölüsü olacak olan bizler, aslında kendimize saygısızlık yapıyorduk. Sonra da neden işimiz rast gitmiyor, nedir bu uğursuzluğumuz diye şikâyet etmemeliydik. Hiç ölmeyecekmiş gibi sorumsuzca yaşayabilmenin, kolaycı olmanın yolu belki de ölümü ve ölüleri unutmaktan geçiyordur…

Ne malum?

Ölümlü Dünya

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!