Okumayan Gençlik…
Yakında önce üniversiteler, ardından da ilk ve orta dereceli okullar yeni eğitim-öğretim dönemine başlayacak. Yine başta Cuma hutbeleri olmak üzere, her platformda okumanın önemi, bilgi çağı, eğitim ve kültür üzerine nasihatler ve vaazlar verilecek. Ben olayı biraz erkene almaya karar verdim. Konuyla ilgili o kadar şeyin arasında gözden kaçmaz en azından…
Yukarıda bahsettiğim aktivitelerden İslami olanlarında Alak Suresinin ilk ayetleri zikredilmezse şaşarım. Adettendir, okul ya da eğitimle ilgili bir mevzu açıldığında söz konusu ayetler birinci dereceden referans kaynağıdır. Mı acaba?
Gerçekten ayetteki “oku” emrini; sadece eğitim, öğrencilik ya da kültürel gelişmeyle açıklayabilir miyiz? Şuara Suresi 7 ve 8. Ayetlerde “Yeryüzüne bakmazlar mı, onda değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz. Bunda bir işaret vardır. Ama çokları inanacak değildir.” buyuran Rabb’imiz, Yüce Kitabımızda 300’den fazla ayette; düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı, araştırmamızı, inceleyip sorgulamamızı emretmektedir. Okumak, bugün ve de uzun zamandır anlaşıldığı gibi sadece okumak değildir. Okumak kainatı okumaktır. Okumak mahlukatı okumaktır. Okumak ibret almaktır. İbret alabilmek için Kur’an’ı okumak ve okuduğunu anlayıp, değerlendirip, düşünüp, sonuçlarını hesabedip ona göre davranmaktır.
Akledip, bu akletmenin sonunda Allah’ın rızasına erişebilmeyi anlatan ayetlerden birisi ve bize göre en dikkat çekicilerinde olan İbrahim Suresinin son ayetinde Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Bu, Kur’ân, bütün insanlara okunarak ilan edilen bir bildiri, uyarılmaları için bir tebliğdir. Allah’ın bir tek tanrı olduğunu bilsinler, akıl ve vicdan sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye ilâhî bir tebliğdir.” Evet… Akıl ve vicdan sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye. Yoksa güzel muhafazalar içinde yüksek yerlere asılıp, eğer biraz mütedeyyin bir evse Cuma geceleri, o da olmazsa cenazelerde ya da doğumları kutsamak adına duvardan indirilip kabından çıkarılarak okunan bir kitap olmak için değil…
Okumayan gençlik dedik. Hangimiz okuyoruz ki. Yok, kimsenin hakkını yemeyelim. Hatimler, mukabeleler vesilesiyle elimizden düşürmediğimiz günler de oluyor Yüce Kitabımızı. Ama dedik ya sadece okuyoruz. Okumakla beraber ibret almayı, ibret almakla beraber uygulamayı, hayatımıza yansıtmayı da becerebilsek, işte o zaman Allah ve Resul’unun razı olduğu ümmet olmak yolunda önümüzde hiçbir engel kalmazdı.
Gençlere ve öğrencilerimize hep söylediğimiz gibi; müslüman, her konuda söyleyecek sözü olan, gündemi takip eden, geleneksel olanla modern olanı harmanlayabilecek sosyal bilince sahip, kendini her daim diri ve öğrenmeye açık tutacak şekilde geliştiren bir birey olmalıdır. Öyle ki, dinine, imanına, inancına, kutsallarına sataşıldığında verecek bir cevabı olmalı, cevap verirken afaki konuşmalar yerine ispatlı ve delilli bilgiler ortaya koyabilmelidir. Bilmediği konularda bilmiyorum demekten çekinmemeli, bunu öğrenmek için fırsat bilmelidir.
Atalarımızın –ki atalarımız derken benim kastettiğim, Hz. Muhammed (SAV)’in risaletiyle başlayan ve İslam ile müşerref olunduktan sonraki dönemi kapsar- Kur’an’ı ibret alarak okumalarının yanı sıra O’nun işaret ettiği beşeri ilimlerde de ne kadar ileri düzeyde olduklarını, yüzyıllar süren Cihan hakimiyetlerinin en büyük sebebinin de Kur’an ve Peygamber’i kendilerine rehber edinerek, îlây-ı kelimetullah yolunda tavizsiz yürümeleri olduğunu belirtmekte bir beis yoktur.
Ne zaman bu yoldan ufak bir sapma olmuşsa, bozgun ve kargaşa hemen arkasından gelmiştir. Ne zaman dünya hayatı baştacı edilip ahiret arka plana atılmışsa, ne zaman makam ve mevkiler, mal ve evlatlar Allah ve Resul’unun önüne geçmişse, arkasından hep yıkım gelmiştir.
Bu yıkım ve mahviyete sebep vermemek için gelin Rabb’imizin buyruğuna kulak verelim: “Bu, sana indirdiğimiz Kur’ân, hayrı öğreten, insanlara faydalı mübarek bir kitaptır. Akıl ve vicdan sahipleri âyetlerini ciddi ciddi düşünüp, kendilerine neler kazandırabileceğini hesap etsinler, öğüt alsınlar diye indirdik.” Sad 38/29
Selam ve Dua ile…
Yakında önce üniversiteler, ardından da ilk ve orta dereceli okullar yeni eğitim-öğretim dönemine başlayacak. Yine başta Cuma hutbeleri olmak üzere, her platformda okumanın önemi, bilgi çağı, eğitim ve kültür üzerine nasihatler ve vaazlar verilecek. Ben olayı biraz erkene almaya karar verdim. Konuyla ilgili o kadar şeyin arasında gözden kaçmaz en azından…
Yukarıda bahsettiğim aktivitelerden İslami olanlarında Alak Suresinin ilk ayetleri zikredilmezse şaşarım. Adettendir, okul ya da eğitimle ilgili bir mevzu açıldığında söz konusu ayetler birinci dereceden referans kaynağıdır. Mı acaba?
Gerçekten ayetteki “oku” emrini; sadece eğitim, öğrencilik ya da kültürel gelişmeyle açıklayabilir miyiz? Şuara Suresi 7 ve 8. Ayetlerde “Yeryüzüne bakmazlar mı, onda değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz. Bunda bir işaret vardır. Ama çokları inanacak değildir.” buyuran Rabb’imiz, Yüce Kitabımızda 300’den fazla ayette; düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı, araştırmamızı, inceleyip sorgulamamızı emretmektedir. Okumak, bugün ve de uzun zamandır anlaşıldığı gibi sadece okumak değildir. Okumak kainatı okumaktır. Okumak mahlukatı okumaktır. Okumak ibret almaktır. İbret alabilmek için Kur’an’ı okumak ve okuduğunu anlayıp, değerlendirip, düşünüp, sonuçlarını hesabedip ona göre davranmaktır.
Akledip, bu akletmenin sonunda Allah’ın rızasına erişebilmeyi anlatan ayetlerden birisi ve bize göre en dikkat çekicilerinde olan İbrahim Suresinin son ayetinde Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Bu, Kur’ân, bütün insanlara okunarak ilan edilen bir bildiri, uyarılmaları için bir tebliğdir. Allah’ın bir tek tanrı olduğunu bilsinler, akıl ve vicdan sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye ilâhî bir tebliğdir.” Evet… Akıl ve vicdan sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye. Yoksa güzel muhafazalar içinde yüksek yerlere asılıp, eğer biraz mütedeyyin bir evse Cuma geceleri, o da olmazsa cenazelerde ya da doğumları kutsamak adına duvardan indirilip kabından çıkarılarak okunan bir kitap olmak için değil…
Okumayan gençlik dedik. Hangimiz okuyoruz ki. Yok, kimsenin hakkını yemeyelim. Hatimler, mukabeleler vesilesiyle elimizden düşürmediğimiz günler de oluyor Yüce Kitabımızı. Ama dedik ya sadece okuyoruz. Okumakla beraber ibret almayı, ibret almakla beraber uygulamayı, hayatımıza yansıtmayı da becerebilsek, işte o zaman Allah ve Resul’unun razı olduğu ümmet olmak yolunda önümüzde hiçbir engel kalmazdı.
Gençlere ve öğrencilerimize hep söylediğimiz gibi; müslüman, her konuda söyleyecek sözü olan, gündemi takip eden, geleneksel olanla modern olanı harmanlayabilecek sosyal bilince sahip, kendini her daim diri ve öğrenmeye açık tutacak şekilde geliştiren bir birey olmalıdır. Öyle ki, dinine, imanına, inancına, kutsallarına sataşıldığında verecek bir cevabı olmalı, cevap verirken afaki konuşmalar yerine ispatlı ve delilli bilgiler ortaya koyabilmelidir. Bilmediği konularda bilmiyorum demekten çekinmemeli, bunu öğrenmek için fırsat bilmelidir.
Atalarımızın –ki atalarımız derken benim kastettiğim, Hz. Muhammed (SAV)’in risaletiyle başlayan ve İslam ile müşerref olunduktan sonraki dönemi kapsar- Kur’an’ı ibret alarak okumalarının yanı sıra O’nun işaret ettiği beşeri ilimlerde de ne kadar ileri düzeyde olduklarını, yüzyıllar süren Cihan hakimiyetlerinin en büyük sebebinin de Kur’an ve Peygamber’i kendilerine rehber edinerek, îlây-ı kelimetullah yolunda tavizsiz yürümeleri olduğunu belirtmekte bir beis yoktur.
Ne zaman bu yoldan ufak bir sapma olmuşsa, bozgun ve kargaşa hemen arkasından gelmiştir. Ne zaman dünya hayatı baştacı edilip ahiret arka plana atılmışsa, ne zaman makam ve mevkiler, mal ve evlatlar Allah ve Resul’unun önüne geçmişse, arkasından hep yıkım gelmiştir.
Bu yıkım ve mahviyete sebep vermemek için gelin Rabb’imizin buyruğuna kulak verelim: “Bu, sana indirdiğimiz Kur’ân, hayrı öğreten, insanlara faydalı mübarek bir kitaptır. Akıl ve vicdan sahipleri âyetlerini ciddi ciddi düşünüp, kendilerine neler kazandırabileceğini hesap etsinler, öğüt alsınlar diye indirdik.” Sad 38/29
Selam ve Dua ile…
Yorumlar kapalı.