“Öğretmen öldü! Öğretmenini derste bıçaklayıp öldürdü. İzmir’in Karabağlar
ilçesinde bir ortaokulda sekizinci sınıf öğrencisi, derste fen bilgisi
öğretmenini bıçaklayarak öldürdü” Gün geçmiyor ki gazetelerde bu tür haberlere
rastlamayalım. Her gün cinayet, her gün şehit ve her gün yok yere sokak
ortasında öldürülenlerin haberleri. Öğretmenleri tehdit eden, okul müdürüne
yumruk sallama cesaretini gösteren öğrencileri, bu toplum ne zaman yetiştirdi
ve çocuklarımız bu hale nasıl geldi? Bir öğrenci elindeki geç gelme yazısını
hangi cesaretle öğretmeninin yüzüne fırlatır.
Öğretmen bir öfkeye kurban oldu. Onunla birlikte çok hayat mezara girdi, kendi
çocukları dışında birçok çocuğun geleceği yok edildi. Öğrenci hapishaneye
gitti. Yargılama sonunda ceza alacağı kesin. Onun da hayatı ve özgürlüğü artık
demir parmaklıkların ardında. Eline vurulan kelepçe ömrüne vuruldu. Alnında
öğretmenini öldüren öğrenci gibi bir lekeyle yaşayacak, büyüyüp tecrübelendikçe
bunun vicdan azabını duyacak yaşadığı sürece.
Öğrenci daha ana kuzusu iken okul sıralarında tanışıyor öğretmeni ile.
Okumayı yazmayı, toplamayı çıkarmayı, arkadaşlığı, dostluğu kısacası hayatı
öğreniyor öğretmeninin ellerinde. Onunla yoğruluyor hayatı. Kendi geleceği ile
birlikte ülkesinin geleceği için neler yapması gerektiğini de öğreniyor.
Öğrenci, ailesinden aldığı terbiye ile öğretmeninin verdiği derslerle sosyal
hayatın kirlerinden, kirlenmiş insanlardan, kirli ruhlardan arınıyor okul
yıllarında. Tabi ne kadarını alıyorsa. Nasıl ki öğretmenler karşısındakinin
çocuk, ya da genç olduğunu bilerek sabırla onları dinliyor ve yorulmadan
geleceğe hazırlıyorsa, öğrenci de öğretmenini severek saygıyla yaşatmalı
kalbinde. Öfke, onların geleceğini ve ideallerini yok ediyor.
Türkiye’de çocuklar eğitilirken anne babanın da eğitilmesi gerek. Toplumun bazı
kesimlerinde özellikle yaşam koşulları zorluklar içinde geçen ailelerde babalar
ekmek parası kazanma peşinde tüm zamanını geçiriyor. Çocuğun okul ihtiyaçlarını
yerine getirince sorumluluğunu da yerine getirdiğini düşünüyor. Ekmek parası
kazanma dışında başka şeyleri düşünecek zamanı da bulamıyor.
Saatlerce televizyon karşısında oturan ve diziler seyreden bir annenin
çocuğun kıyafetlerini hazırlamayı ve onlara yemek yapmayı sorumluluk zannetmesi
de kaçınılmaz oluyor yazık ki. Çocuğunun gelişimini takip eden ve ona sevgisini
veren, her şeyiyle ilgilenen anne ve babaları burada tenzih ediyorum. Sorunlu
çocuklar, kalıtsal bir rahatsızlık yoksa genellikle ilgisiz ve sevgisiz
ailelerden çıkıyor. Ailenin önemi çocuğun gelişiminin her döneminde kendini
gösteriyor. Ve çocuk için aile; sevgi ve saygının ilkokulu oluyor.
Toplum olarak çıldırma noktasındayız. Çocuklarımız avuçlarımızın içinden
kayıyor, öğretmenlerimiz tedirgin. Toplumun her kesiminde kaygı ve bana necilik
baş göstermeye başladı. Anne ve babaların durumlarını gözleyen çocuklar
edindikleri minik tecrübelerle hayata hazırlıksız yakalanıyor ve öfke bilincini
geliştiriyor. Böylelikle yaşananlar önceden sinyal vermesine rağmen önlem
alınmıyor. Çocuğun duyduğu öfke, anne babaya mı? Hayatın zorluklarına mı? Yoksa
sisteme mi? Sahi nerede yanlış yapıyoruz? Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.