Hırsın
tükenmez vadilerine yuvarlandığımız an tamahkârlığın da, aslî ihtiyaçların
ötesinin de sınırı yok. Bu nedenledir ki Hz. Peygamber s.a.v., bizleri ikaz sadedinde,
“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha ister.”
buyuruyor. İslâm zenginliğe bir üst sınır koymasa da insanın “karnını toprak
doldurmadan”, dünyanın sayısız vadilerinin sınırsızlık veya ölçüsüzlüğünde
kaybolmaması için, Bakara suresinin 219. ayetinde buyurulduğu üzere, “ihtiyaç
fazlasının infak edilmesi”ni istiyor. Bazı alimlerimiz, toplumda zaruret
içinde yaşayanlar varsa, “ihtiyaç fazlasını infak”ın tavsiye olmaktan çıkıp
farziyet kazanacağına, ihtiyaç fazlasının infak yerine lüks ve konfora sarfının
haram olacağına hükmetmişlerdir.
Bizim irfanımızda “ben kazandım, dilediğim gibi harcarım; servetimi sürekli
çoğaltır, mal üstüne mal yığarım” dedirten bir zenginliğe ruhsat yok.
İhtiyaç fazlasına sahip olmanın tasaddukla, hayır hasenat işlerine destekle, istihdam imkanı sağlayan yatırımlarla
infak etmek gibi nefsin hiç de hoşuna gitmeyen ağır bir sorumluluğu var. Onun
için zenginliği isterken öncelikle böyle ağır bir yükün altından kalkıp
kalkamayacağımızın hesabını iyi yapmak, bu hesabı yaparken de Efendimiz
s.a.v.’in uyarılarına kulak vermek gerekiyor.
Allah Rasulü s.a.v. bir gün Medine’de ashabıyla otururlarken uzaktan
kendilerine doğru gelmekte olan Mus’ab b. Umeyr r.a.’i gördüler. Mus’ab’ın
üzerinde deri parçalarıyla yamanmış eski bir hırka vardı. O’nun bu hali
Efendimiz’e dokundu, gözleri yaşardı. Çok zengin bir ailenin evladı olan Mus’ab’ın
Mekke’de güzel kıyafetlerle dolaştığı, bolluk ve rahat içinde yaşadığı günleri
hatırlamıştı. Medinelilerin öğretmeni, Uhud’un şanlı sancaktarı bu büyük
sahabi, müslüman olduğu için ailesi tarafından reddedilmiş, imanı uğruna fakr u
zaruret içinde yaşamayı seçmişti.
Rasul-i Ekrem s.a.v., ashabına döndü: – Gün gelip sizden biri sabah bir elbise,
akşam başka bir elbise giyse, önüne yemek tabaklarının biri getirilip diğeri
kaldırılsa, evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kâbe gibi örtseniz, o
zamanda nasıl olursunuz, diye sordu. Orada bulunan sahabe efendilerimiz: – O
gün bugünümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayatımızdaki külfet gitmiş
olacağından ibadete daha fazla zaman ayırabileceğiz, dediler.
Alemlerin Efendisi: – Hayır, buyurdu; aksine siz bugün o günden daha
iyisiniz. Tirmizî’de nakledilen bu haber, zenginlikle gelen refah ve
konforun insanı dünyaya daha fazla bağlayıp kulluk vazifelerinde gevşemeye yol
açacağı konusunda hepimizi uyarıyor. Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.