Gönüllerin merhametle dolup taştığı, ruhların aydınlandığı kutsal bir zamandayız. Ayların sultanı Ramazan, gökyüzündeki hilalin incecik ışığıyla beraber geldi. Zihnin derinliklerinden doğan kıvılcımın huzuru, kalplerdeki karanlığı aydınlatarak umut ışığıyla iklimimizi kuşattı. Zamanın ipekten bir perde gibi inceldiği, gecenin kalbinde göklerin yere eğildiği bir kutlu ay. İnsan ruhunun kendini yeniden hatırladığı, yeryüzünün sessiz bir teslimiyetle semaya yüz sürdüğü o mukaddes misafir hoş geldi sefa geldi…
Bu ayda vakit, bir başka akar. Sahur vakti, gecenin en mahrem saatidir. Perdeler çekilir, dünya biraz daha küçülür, sessiz bir dua yükselir gökyüzüne. O an, insanın içindeki bütün gürültüler susar. Kalbin kapıları, göklerin kapılarına komşu olur.
Bu ay, insanın dünya ile yaptığı barışın ayıdır. Ne öfkenin, ne hırsın, ne de kibrin geçebildiği bir hudut değildir Ramazan. O sınırın ötesinde sadece sabır, merhamet ve şükür vardır.
Belki de Ramazan, insanın kendini hatırladığı bir tevazu yolculuğudur. Yoksulluğunu görüp, Allah’ın sonsuz zenginliğine sığınmasıdır. Açlığın içinde bir doygunluk, suskunluğun içinde bir coşku gizlidir bu ayda.
Gün boyu tutulan orucun ardından iftar sofraları bereketle dolar. Aile fertleri, dostlar, komşular bir araya gelir; o anın tadına varır. Ramazan’ın en tatlı yanlarından biri de, hiç kuşku yok ki paylaşmanın getirdiği mutluluğu hissetmektir. Sıcak bir çorba, gülen bir yüz, kalpten gelen bir dua. Bütün bunlar Ramazan’ın ruhunu yansıtır…
Teravih namazı tartışmaların ötesinde bir değere sahiptir. Sünnet namazla gecelerimiz ibadetin feyziyle aydınlanır. Kadın, erkekler, genç, yaşlı herkes camiye koşar. Secdeye kapanır. Peygamber Efendimizin Sünnetini yerine getirmenin haklı mutluluğu hissedilir yüreklerde. Allah’a niyazlar edilir. Gecenin incisi gibi parıldar. Rabbinin rahmeti yeryüzüne iner, dualar kabul olur, tövbe ile günahlar affolur. Teheccüdle gecenin bereketi artırılır. Kuran okuyarak, manasını anlayarak ve hükmünü tanıyarak ilahi vahye muhataplığın idrakinde kul olmanın hazzına erilir.
Ramazanda açlıkla beden dile gelir. Kalbin lisanına dönüşür bu tepkiler. Sofralar zenginleşirken gönüller büyür. Yüreklerde kıtlık değil, rahmet birikir. Yemeğin ve suyun kıymeti, sabrın ahengiyle buluşur. Bir yudum suya özlem, kalbin derinliklerinde saklı başka susuzlukları hatırlatır insana… Bir ömrün hararetini dindirecek suyun yalnız Allah’tan geleceğini öğretir.
Ramazanı bir ayna gibi tutarız yüzümüze. Nerede eksik kaldığımızı, hangi sözü eksik söylediğimizi, hangi sevgiyi tam taşıyamadığımızı sorgularız. Açlık, sadece mideyi değil, kalbi de inceltir. Gözler daha derinden bakar, eller daha ihtiyatla uzanır, diller daha az konuşur. Anlaşılır ki asıl oruç, ne ekmekten ne sudan geçer. Gerçek oruç, kalpten geçen her kötü düşünceye kapanan perde ile mümkün olur. Asıl oruç, dilin sustuğu, gözün haramdan kaçtığı, gönlün Allah’a açıldığı oruçtur…
Rabbim oruçlarımızı bize şefaat vesilesi eylesin.
Yorumlar kapalı.