Bu ikaz ve tavsiyelere rağmen müslümanların yine de tepkisel davranışlardan kaçınamayacağı, tahriklere kapılabileceği, iyilikten yüz çevirip kötülüğe ve şerre meyledebileceği ihtimali hesaba katılarak, 104. ayette bir tedbir daha öneriliyor müminlere: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.”
Tefrika ve çatışmaya yol açan ırkçı duyguların bilendiği, öfkenin kabardığı zor zamanlarda insanları hayra çağırmak; onları sükunete, akl-ı selime, Allah’ın koyduğu ölçülere, vahyin düzelttiği tasavvurlara çağırmaktır. Semerkand Dergisi bunu yapmaya çalışıyor. İyiliğe yöneltme, kötülükten alıkoyma (Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i an’il-münker) farz-ı kifayesini ifa çerçevesinde yanlışlara, zihniyet problemlerine işaret ediyor. Bu yanlışları yapanları başlangıçtaki tercihlerinden dolayı kınayıp suçlamıyor. Onların samimiyetlerini de sorgulamıyor. Biliyor ki bu topraklardaki insanlar en az 150 yıllık bir iman boşluğunun mağdurudur. Batılılaşma adına yürütülen kökünden kopartma, yozlaştırma politikası hemen hepimizi yaralamıştır. Fakat tedavi için artık yaralara dokunmak gerekiyor ve çok zaman acı veriyor bu müdahale.
Müslüman, bir ucu gelip itikadını zedeleyen meselelerde “ben böyle düşünüyorum; düşünceme saygı isterim, dünya görüşüme laf söyletmem” diyemez. Yaşadığı süreç, geçmişte içinde bulunduğu muhit, aldığı eğitim, meşrebi, mesleği, siyasi tercihleri.. ona kendisinin de benimsediği bir kimlik vermiş olabilir. Bu kimlik, müslüman kimliğinin ölçülerini geçersiz kılacak kadar haddi aşar, bütün davranışlarının tek belirleyicisi haline gelirse, artık o kişiyi uyarmak diğer müslümanların boynunun borcudur. Uyarılan müslümanların canını yaksa da böyle müdahalelerin dostluk ve kardeşlik hukukunun icabı olduğu açıktır. Alınıp gücenecek diye, farkında olmadığı sinsi bir tehlike karşısında müslüman kardeşimizi ikaz etmemenin vebali vardır.
Evs ve Hazrec’i müslüman olduktan sonra da çatışmanın eşiğine getiren cahiliyye soy-sopçuluğu hâlâ başımızda bir bela. Fakat artık karşımıza milliyetçilik, nasyonalizm, ulusalcılık gibi kisvelerle çıktığı için onu tanımakta zorluk çekiyor, “bu düpedüz cahiliyye asabiyesidir” diyenleri bühtan etmekle suçluyoruz çok zaman.
Adı ne olursa olsun, bir fert veya toplulukta cahiliyye ırkçılığı varsa eğer, onu tahrik etmek çocuk oyuncağı. Öyleyse kışkırtmalardan, tuzaklardan, ajitasyonlardan ziyade, kalbimizi karartan bu sinsi hastalığı teşhis edip kalbimizden çıkarmakla uğraşmamız gerekiyor.
Yorumlar kapalı.