Geçtiğimiz günlerde köyümüzAşağıdikmen’ingirişindeki “HisiyinUsta”nın harmanında aracımı durdurdum. Aşağı inip çocukluğumun hatıralarını süslemiş menekşeli dereyi, şöyle bir maziye uzanarak inceledim. Bende bıraktığı izleri hatırlamaya çalıştım. Hayata dair yaşanmışlıklar kasetini geriye sardım. Eski menekşeli dere neydi, şimdi ki nasıl olmuş diye hayıflanarak iç geçirdim…
Çocukken köyümüzün bizim kuşak erkek ve kızlarıyla giderek; “şu menekşeli dereye adını veren menekşeler neredeymiş” diye araştırma yaptığımız günlere yolculuk yaptım. Bir defasında gittiğimizde menekşeleri bulamamıştık. Sonra öğrendik ki onlar her mevsim açmazlarmış! Bizde bekledik bir sonraki ilkbaharı. Bahar geldiğinde tekrar gittik ve yerinde gördük menekşeleri. Mor menekşelerdi, yeşil yapraklıydı ve kökleri şalgamı andıran bir yumruydu. Dere boyunca etrafa yayılmış ve rengini dereye vererek mühürlerini vurmuşlardı. Evet, yerinde görmüştük menekşeleri ve etrafındaki çiğdemlerle birlikte topladık hepsini bir bir… Ve getirip su doldurduğumuz bir bardak içinde onların solmamasını beklemiştik, bir süs güzelliği olarak…
Yine menekşeli derenin üzerindeki kayalıkları hatırladım. Köyün gençleri ile menekşeli derenin tepesindeki dev kayalıklara çıkıp aşağıları izlerdik. Gökte uçan kartallarla yarış edercesine hangi kartal ya da şahinin kaç yaşında olabileceği konusunda tahmin yürütürdük. Hedefe koyar, atış menzilinde olup olmadıklarını saçma veya kurşun yetişip yetişmeyeceğini hesaplardık. Çünkü onlar tavuk ve civcivlerimizi kapan kötü kuşlardı…
Menekşeli dereye aşağı kayaları yuvarladığımız günler, ne güzeldi diye iç geçirdim. Hedefine varmayan yuvarlanmış kayalar istikametinden sapar, bir yerlerde takılır kalırdı. Kimileri yuvarlama ustalığı içinde güzel bırakıldığında zıplayarak şaha kalkar ve meşe ağaçlarının üzerinden çatırdayarak geçer, vurduğu yerde çıkardığı tok seslerle daha da yükselerek bir sonraki hedefi döverdi aşağılara koşarken. Adeta cesareti simgelerlerdi o çağ ve şartlarda biz çocuklar için. Kaya yarışında kimin yuvarladığı kayanın daha maharetli daha çok gürültü çıkaran ve menzilinin uzun olduğuna dair yaptığımız tartışmalarla keyiflenirdik, çocuksu espriler eşliğinde..!
Sadece bunlar mı? Hisiyin Ustanın harmanıyla kardeşti menekşeli dere. Her yıl yaz aylarının kurağına rağmen yağan yağmurlar ve dolu ile kızıl kumlar yukarıdan sürüklenerek gelirdi akan sel ile birlikte. Hisiyin Ustanın, ustalık maharetini konuşturarak şekil verdiği başı yüksek kayaların dibinden harmanın bir köşesine doğru yol alıp, ana yola inerdi meşhur deremiz. Çeltik harmanı gelince millet çalılık mevkiinde ki harmanlara giderken, köye ilk gelenleri selamlayan tek harman, taş duvarlarla örülü ve yoğun bir emeğin ürünü olduğu her halinde belli olan menekşeli derenin yalnızlığına kardeştir, Hisiyingilin harmanı. Aradan geçen zamana rağmen yıllara meydan okuyan haliyle maziye tanıklık etmektedir örülmüş taşlarıyla. Bir zamanlar köy gençliğinin oyun sahasıydı. Hem Devrez’e yüzmeye gittiğimizde, hem de hayvan otlattığımız zamanlarda. Oyunlar kurduğumuz özel bir mekândı seçilmişler arasından! Kimi zaman da âşıkların buluşma adresiydi,bülbüllerin name nameşakıyarak güllerine bestelediği şarkılarla çınlayan güzel menekşeli dere. Bahar geldiğinde ise mor menekşeleri, yeşil meşe yaprakları, kendine has kokusu ile ardıç ağaçlarıyla tabiibir şekilde süslenmiş özel bir koruluk mekânıydı.
Şimdi ise ne kaldı o günlerden geriye diye baktığımda, içim burkuldu köyümün ve menekşeli derenin haline… Ne bu oyunları oynayacak çocuk kalmış köyde, ne tabiatın güzelliğinde oynayacak yeni nesil. Ne Devrez de yüzmeye giden bir gençlik, ne de yüzülecek bir Devrez! Kayalar da öksüz kalmış menekşeli dere de!
Ya menekşeler? Onlar çoktan sahipsizler. İsterseniz geçerken bir uğrayın şimdilerde; sizleri bekliyorlarmış sahipsizliklerini dindirmek için!
Maziye ait güzelliklerinizin kaybolmaması ve hayatınızda açan menekşelerin hiç solmaması temennisiyle, bol çiçekli baharlar dilerim.
Yorumlar kapalı.