Metropollere insan göçünün artması modern yapılanmayı, buna paralel olarak da çok katlı ve site sisteminde oturma düzenini de beraberinde getirmiştir. Fakat farklı kültürlerin sentezinin ortaya çıkartacağı zenginlik yerine, ne yazık ki site sakinleri bir birini tanımaz olmuşlar, karşılaşılan komşularla selam ve tebessümler bile unutulmuştur. Sonuçta; geçmiş kültürden gelen özellikler muhafaza edilemediği gibi yeni kültüre uyumda sağlanamamıştır. Geçiş kültürünün karakteristik özelliği ise kendinden uzaklaşmanın bocalamasından başka bir şey değildir! Bu durumun önlenebilmesi için, güven duyguları kaybolarak kendisini duvarların arasındaki yalnızlığa hapseden insanlar olmak yerine, toplumun genel-geçer kabul ettiği evrensel olan, insani her türlü değeri yaşamanın ve yaşatmanın anlamlılığını bilmek, yaşamak ve yaşatmak zorunluluğumuz vardır.
Yeryüzündeki küreselleşme sürecinde hedef kitle, kültürel anlamda etki edilecek kitledir. Çünkü silahla yapılan savaşlar yerini kültür savaşı ve kültür sömürüsüne bırakmıştır. Bu nedenle, toplumları ayakta tutan kültürleridir. Fakat kültür kaybına uğrayan milletleri bir arada tutacak bağlar ortada olmayınca, millet olarak kalabilmekte pek mümkün olmayacaktır.
Modern olmak, Avrupalı ve Küresel dünyaya ayak uydurmak adına, kurumsal ve kültürel anlamda yeni açılımlar yaptığımız şu günlerde; kültürel yozlaşmadan da kendimizi kurtaramamaktayız. İş hayatında, bürokraside, devlet idaresinde, siyasette, ailede, eğitimde, basında, kısacası her sahada ciddi ciddi bir çözülme sürecine doğru gidilmekte ve kültürel anlamda kan kaybetmekteyiz. Baş döndürücü bir şekilde devam eden hızlı değişim, insanımızın da başını döndürmüş ve tüketim toplumu olma yolunda büyük mesafeler almış durumdayız! Üretmeden tüketmenin hazırcılığı içinde bir nesil yetişmektedir. İşin kolayını tercih eden, üretmeyen ama tüketen, kütüphaneler yerine cep telefonunda ve internette zaman geçiren, iş beğenmeyen ve alın teri dökmeden kolay yoldan nasıl para kazanılacağının hayalleri peşinde koşan bir kuşak yetişmektedir.Ülkemizdeki emniyet birimlerinin yayımladığı istatistiklere bakıldığında, suç oranlarındaki artış ve mahkeme kayıtlarındaki aile içi faciaların ispatı niteliğindeki veriler, toplumsal ve kültürel yapımız hakkında hangi noktaya gelindiğini görmek ve nereye koştuğumuz açısından bize birtakım ipuçları vermektedir!…
İşte, bu kültür erozyonunu hazırlayan sebepler, çeşitli gerekçelendirilmeler adı altında bir takım sessiz empoze ve dayatmalarla sinsice toplumumuza ve gençliğimize dikte edilmektedir. Fert ve aileler başta olmak üzere, toplumumuz ve kurumlarımız üzerinde oynanan bütün oyunların farkında olmak, kültürümüzü korumak ve geleceğe emin ve ümitle bakabilmemiz için bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Geleceğe hâkim olmak bilinci içinde fert ve nesiller yetiştirmek ideali ve temennileriyle…
Yorumlar kapalı.