“Korkunun kaynağı bilgisizliktir” der Emerson. İnsan
bilinmeyenden korkar. Karanlıktan korkumuz o karanlık ortadan kalkana kadardır
biliriz. Korkunun neticesi telaş ve paniktir. “Koşarken düşüp kafasını yere
çarpanlar, kovalayanlar değil, kaçanlardır”. Bilgi, tecrübe ve akıldan beslenen
bir cesaret insanı büyütür, işletmeyi büyütür, müesseseyi büyütür. Bilgisizlik,
tecrübesizlik ve akıldan beslenmeyen bir cesaret ise komik ve acınacak
durumlara düşürür, insan küçülür, işletme iflas eder.
Aydınlıktan da korkar mı insan sahiden?
Şahsen bazen korktuğum oluyor benim. Etrafımız aydınlık ama
insanların düşünceleri karanlık ya da karanlık düşüncelere yönlendirilen
insanlardan korkuyorum. “Cahil cesur olur” sözünün muhatabı iseler bir de bu
insanlar, galiba korkmakta haklıyım. Bilgiden yoksun insanları yönlendirmeniz
daha kolaydır. Bilgisizliğin yanına yolsuzluğu, yoksulluğu, yalancılığı,
alavere dalavereyi de eklerseniz neler yapabileceğini düşünün.
Atalarımız, “yokluk kapıdan girince iffet (namus) bacadan
çıkar” demişler. Namus, kapladığı alan kadar cesaret taşırdığı takdirde bir şey
ifade eder. Namus hemen anladığımız manasıyla sığ bir kavram değil. Yolsuzluğa,
arsızlığa, yalana, dolana es geçmek, hizmetleri görmezden gelmek, “padişahım
çok yaşa” tabirinden ha bire şakşaklamak, yalakalanmak nasıl izah edilecek o
zaman?
Namusu sırf korkaklığı yüzünden “namussuzluğa” dönüşmüş ne kadar
insan yaşıyor bu dünyada. Onların namusu ki zayıfın, güçsüzün, garip gurabânın,
hakarete uğramış bir insanın bırakın yardımına koşmayı, koşanlara dahi engel
olmayı gerektirebiliyor. Aman bana dokunmasın, aman ticaretime bir zarar
gelmesin, o ne der, bu ne der kaygısıyla bir kenara çekilmiş, “bir yerde
bir kötülük görürseniz elinizle, yoksa dilinizle engel olun. Buna da gücünüz
yetmiyorsa kalben buğz edin” ilahi fermanına kulaklarını tıkamış, kaygıya
düşmüş bir namus anlayışı; bence özel bir namussuzluktan başka bir tabirle izah
edilemez.
Korktuğumuz o kadar çok var ki; doğruları yazmaktan ve
konuşmaktan, evde hanımdan, askerde çavuştan, karakolda polisten, iş yerinde iş
arkadaşımızdan korkarız. Okulda öğretmene, hastanede doktora, resmi
dairede memura soru sormaktan korkarız. Sevmekten, sevilmekten, görmekten,
görülmekten, bildiğini söylemekten korkarız. Arkadaşlar arasında; hükümetleri,
belediyelerin yaptıklarını eleştiririz, işin garip tarafı bu konularda fikir
üretmekten, katkı yapmaktan, düşüncelerimizi bile açıklamaktan korkarız.
“Kimseden çekindiğim, korktuğum yok” deriz ama korkak olduğumuzu kendimiz de
biliriiiz. Erkeğiz ya hani, korkmuyormuş gibi de rol keseriz değil mi? Hoşça
kalın.
Yorumlar kapalı.