Geride
bıraktığımız Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaşanan
akla ziyan bir skandal, toplumun çoğu kesimlerince doğru dürüst
değerlendirilemeden gündemden düştü. Skandala imza atan milletvekilinin de
içinde bulunduğu siyasi partinin öne çıkanlarınca da süratle üstü örtülmek
istenen skandal; o skandalın çağrıştırdığı içeriği ve derinliği tartışılmadan “gaf”
etiketiyle geçiştirilen aynı partinin genel başkanının imzasını taşıyan öncü
söylemin not edilmeye değer olduğunu düşünüyorum. Nüfusunun büyük çoğunluğu “kimlik
bazında Müslüman”, yine küçümsenmeyecek boyuttaki “dindar nüfus”
katmanının olduğu, genelleme yapıldığında “Müslüman ülke”
kategorisindeki ülkemizde siyaset yapan parti ve milletvekillerinin asgari
seviyede bile olsa dikkat etmesi gereken “aşkın değerler” konusunda
daha dikkatli ve temkinli olmalarını beklemek hakkımızdır. Düşünce ve ifade
özgürlüğünün sınırlarını zorlayan, karşıtlıkların kümelenerek kutuplaşmalarına,
taraftar kitlelerde yoğunlaşmasına neden olacağını bilerek hareket etmelerini,
kutuplaşmalara zemin hazırlayan eylem ve söylemlerden de kaçınmalarını beklemek
toplumsal huzurun gereği olarak beklenti ve hakkımızdır.
Konuya
ilişkin ilk densizliği geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yaptı.
Grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tarafsızlık konusunda kimsenin
eleştirmeye cesaret edemediğini söyleyen CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Allah’tan
korkmayan biz cesaret edeceğiz” diyerek içlerinde herhangi bir manevi
korku taşımadığını, insanlığın “aşkın varlık” olarak nitelediği
yaratıcı gücün, İslam terminolojisindeki ifadesiyle “Allah(cc)” ın
kendisi için bir anlam ifade etmediğini dile getirmiş oldu. Ancak baskın
kimliği “Müslüman” olan ülkemizde doğabilecek tepkileri dikkate
alan çevresi, olayı basite indirgeyen bir “gaf” etiketiyle
gündemden düşürdüler. Bunun bir “gaf” olmadığını,
Mevlana’nın deyimi ile “testinin
içinde olanın dışına sızması” olduğunu bilen, böyle inananlar da salt
bir gerilim unsuru olmasın diye meseleyi büyütmeden gözardı etmeyi tercih
ettiler. Belki de iyi ettiler denebilir.. ama, meselenin “gaf” değil;
bir söyleme dönüştüğünü, içselleştirilmiş bir anlayışın dışa vurumu olduğunu
görmek için çok beklememize gerek kalmadı.
Aradan
çok zaman geçmeden, geride bıraktığımız Çarşamba günü, gündeme ilişkin
konuların görüşüldüğü Meclis toplantısında CHP İstanbul Milletvekili
Selina Doğan, kendi genel başkanının “Allah’tan korkmayan biz cesaret
edeceğiz” sözlerine açıklık getirecek nitelikle daha ileri bir adım
attı; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmek isteyen Selina Doğan,
Erdoğan’ın sözlerini çarpıtarak “Her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanı
hukuku göz ardı etmeyi buyurmuş olsa da, biz Allah’tan değil, hukuktan ve bu
ülkenin elden gitmesinden korkuyoruz” sözleriyle ülkemizdeki
maddeci/materyalist anlayışı, taşıdığı parti kimliği ile hepimizin gözüne/gönlüne/zihnine
bir çivi gibi çaktı. Bunu da kapalı eş-dost çevresinde değil; milyonların
seyrettiği tv ekranlarından pervasızca açık açık yapma cüretini gösterdi.
Denebilir
ki, bunu niye sorun ediyorsun?.. hayır hiç sorun etmiyorum. Kişilerin neye
inanıp neye inanmayacakları sadece ve sadece kendilerini ilgilendirir.
Meselenin bu boyutu beni ve hiç kimseyi ilgilendirmez inanç ve kanaatindeyim.
Peki neden yazıyorum? Özellikle seçim dönemlerinde, toplumsal dikkatin
yoğunlaştığı cenaze merasimlerinde, kutsal gün ve gecelerde, iftar sofralarında
ve daha nice toplumsal değerlerin sergilendiği an ve alanlarda yapılan
ikiyüzlülük/münafıklık gösterilerini not etme adına bunları kayıtlara geçirme
gereği duyuyorum ki, toplumsal hafızamızın bir yerinde bulunsun, unutulmasın.
Bu değerlerin, “değer” olduğuna inanmayan kesimlerin
istismarlarına aldanılmasın.. kimse kimseyi “balık hafızalı”
aptallar yerine koymasın…
Yorumlar kapalı.