Mevsim gelip de her şey beyaz bir örtüyle kaplandığında, insanın içinde garip bir telaş başlar. Gözler kar tanelerine takılırken zihin, geçmişin tozlu sayfalarını aralamaya başlar. Mazi, usulca açılan bir perde gibidir; ne tümüyle kapanır ne de ardına kadar açılır. Hep bir sır bırakır, hep bir eksiklik.
Bilmem kaçıncı kış bu… Kaç yaş gördü ömür, kaç hayal bekledi gerçekleşmeyi? Zaman, yaz mevsiminin rehavetinden sıyrılıp kışın sertliğine büründüğünde, daha acımasız akmaya başlar. Usul usul tükenmez artık vakitler. Mevsim kışa ulaştığında daha bir hızla akar. Ömrün kısalan gölgeleridir sanki. Günler daha kısa, geceler daha uzun… Her geçen saat, insanın içindeki telaşı büyütür. Ya yetişemezsem? Ya planlarım yarım kalırsa? Ya ömrümdeki son kış olursa?
Evet, maziyi sırtına alarak gittiği yolculukta kış mevsimi, insana geçmişi taşımayı öğretir. Bembeyaz karın altında yatan o sessiz maziler, tüm ağırlıklarıyla sırtımızda durur. Yola devam ederken, bir an durup geriye bakarız. O günler… O yaşanmışlıklar… Sevinçler ve hayal kırıklıkları… Her biri bir hatıra, her biri birer ders. Kış, bu hatıraları daha derin hissettirir, sanki tüm mevsimlerin borcunu toplarcasına.
Hayat taviz vermeden devam ediyor. Bu nedenle kış, geleceğe de göz kırpar. Mazinin araladığı perdeler ve gelecek… Maziyle iç içe geçen, sislerin ardındaki bir ışık gibi. İnsanı bir anlamda geleceğe hazırlamanın mevsimidir. Kar taneleri gibi birer birer biriken manevi kazanımlar, belki de hayata bırakılan en anlamlı izlerdir. Önden birkaç güzel amel, iyilik ve hayırlı şeyler gönderme telaşındadır insan bu mevsimde. Hepsi, ahiret yurduna giden o nurlu yolda birer işaret taşıdır.
Ama zaman… Usul usul akmayı bırakmıştır artık. Kışın soğuğu, vakti hızlandırır. Bir bakarsınız, gün başlamış ve bitmiş. Aylar su gibi akıp gitmiş. Ömür, bir nehrin hızlanarak aktığı bu mevsimde daha kıymetli olur. Her an, her saniye… Sıkışıyor vakit ilerledikçe. Artık hiçbir şeye yetişemiyorsunuz. Elinizde kalanlar, kışın sessiz ve huzurlu yüküdür. Hatıralar, özlemler ve bir nebze de olsa geleceğe dair umutlar.
Üşüme, kayma ya da düşme korkusu ile ağır adımlarla ilerlerken, belki de insanın öğrenmesi gereken en büyük şey, anı yaşamanın değeridir. Çünkü geçmiş, artık sırtınızda; gelecek, elinizde değil. Ama şimdi, işte tam da bu anda, kışın ortasında, karın huzurlu sessizliğinde, insan yeniden doğabilir hayata…
Mübarek aylarda insan işte bu doğum sancısının telaşında olmalıdır. Zira hayat fani, ahiret baki değil midir?
Yorumlar kapalı.