KİMİZ? -3-
Hayatını sahte bir cennette çelik-çomak oynayarak geçirmek insanın onuruna yakışmaz. Çünkü insan “ahsen-i takvim” üzere yani en güzel surette yaratılmıştır. Çünkü insanı yaratan Allah, yine ona konuşmuş, vahiy ve peygamber göndermiştir. Çünkü insan bir hayvan değildir ve kendisine verilen nimetlerin şükrünü eda etmelidir.
Fakat insandaki beşeriyet yönü, yani zayıf ve aciz tabiatı onu yalnız bırakmaz. Kulağına hep başka şeyler fısıldar. “Gel bu dünyanın tadını çıkar!” der. “Zaten bu dünyadan başka hayat yok.” der. İnsanın aklını ve gönlünü çelmek için binbir bahane uydurur. İnsanı beşeriyet makamında tutmak için elinden gelen her şeyi yapar. Nefsanî duygularına amir olması gereken insan nefsinin memuru, kölesi haline gelir. Kendinden daha aşağıda bir varlığa boyun eğen kişi, onurunu, izzetini, hatta aklını ve izanını koruyabilir mi?
Peki maddeyi aşıp manaya yelken açan insan, varlık denizinde yolunu nasıl bulacak? Bu, “ben kimim” sorgusunun en kritik yönlerinden biridir. Zira maneviyat yolu da pek çok tuzakla, desise ile doludur. Neden? Çünkü şeytan insanı hiçbir zaman yalnız bırakmaz. Meyhanede de onun peşine takılır, camide de tekkede de… İnsan manevi yolda ilerlerken de irşada muhtaçtır. Nasıl madde aleminde her şeyin bir kuralı, düzeni, nizamı varsa, mana aleminin de kuralları, ilkeleri vardır. Bu kurallar olmasa insan maneviyat yolunda da olmadık badirelerle karşılaşabilir.
Modern çağın en büyük yanılgılarından biri, insanın maneviyat alemini kendi başına inşa edebileceğine inanmasıdır. Birkaç mistik şiir, birkaç felsefî söz, birkaç sırlı ve sihirli cümle… işte insanın ihtiyaç duyduğu maneviyat iklimi! Öyle mi acaba? Sahih kaynaklardan beslenmemiş bir maneviyat arayışı, insanın ihtiyaçlarına cevap verebilir mi?
Sosyete maneviyatına dönüşen, köksüz ve temelsiz ruhiyatçılık insanın derdine derman olamaz. Nasıl insan suyunu temiz kaynaktan içmek, ekmeğini saf hamurdan yoğurmak zorundaysa, manevi gıdasını da doğru kaynaktan almak zorundadır. Kur’an “hevasını kendine ilah edineni gördün mü?” diye soruyor. Çünkü insan “ben maneviyat yolcusuyum” derken, Allah korusun, hiç bilmeden nefsinin kulu ve kölesi olabilir. Kibre kapılıp şirklerin en kötüsü olan gizli şirke mağlup olabilir. Manevi yolda ilerlediğini zannedip hiç bilmeden mukaddesata, maneviyat alemine isyan bile ediyor olabilir.
O yüzden burada da bir mizana, kıstasa, ölçüye ihtiyaç var. O ölçüyü veren de şüphesiz Kur’an ve Sünnet’tir. Bu sahih ve berrak iki kaynak, “ben kimim?” sorusuna açık ve net cevaplar veriyor: İnsan bu alemde hakikata şehadet edecek, adaleti kuracak ve Allah’a kulluk edecektir. İnsanı yüceltecek olan vasıflar işte bunlardır. İnsan imanlı ve erdemli olacak ki hayatında anlam bulsun.
Bizi beşeriyet mertebesinden insan makamına taşıyacak olan, bu ahlâkî ve manevi hasletlere sahip olmaktır. Zira insanı insan yapan, onun kendi eliyle ürettiği maddi araçlarla övünmesi değildir. Bu, şirkin en tehlikeli türlerinden biridir. İnsanı insan yapan, maddeyi aşması, manaya ulaşması ve anlamlı bir hayat yaşamasıdır.
Akıl sahibi insan, bu anlamın nerede olduğunu bilir.
Yorumlar kapalı.