Dün, günün en dikkat çeken haberi
PKK’dan CHP’ye yönelik ittifak çağrısı idi. Bölücü terör örgütü PKK’nın
yöneticilerinden Bese Hozat kod adlı Hülya Oran, erken seçim olasılığının
arttığını belirterek HDP adına CHP ve ÖDP’ye ittifak teklifinde bulundu. Sadece
teklifle de yetinmeyen Hozat, ittifak için Cumhuriyet Halk Partisi içindeki
ulusalcıların tasfiye edilmesi gerektiğini belirterek, “olası bir erken
seçimde kesinlikle tüm demokrasi güçlerinin bir blok olarak hareket etmesi
lazım” dedi.
Mednuçe TV’ye açıklamalarda
bulunan Bese Hozat, “Ortak bir ittifakla bu seçime girilmelidir. CHP,
ÖDP, HDP vb. tüm demokrasi güçleri… AK Parti MHP ittifakı ve faşist bloğuna
karşı bir demokrasi bloğunu Türkiye’de hızla örgütleyip ciddi bir hazırlık
sürecine girmelidirler” dedikten sonra CHP içinse “CHP içindeki
ulusalcı damar, inkarcı, imhacı politikalardan çok fazla vazgeçmedi”
diyerek, CHP’nin Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda her zaman
engelleyici bir rol oynadığını ve Kürt coğrafyasında kendisini bitirdiğini, AK
Parti’nin devlet içindeki Kemalistleri tasfiye ettiğini ve böylece CHP’nin
etkisinin daha da azaldığını belirtti.
Daha CHP’nin “Cizre Raporu”
diye baştan sona PKK propagandası içeren skandalın etkisi geçmemişken terör örgütü
yöneticisinden gelen bu çağrı/direktifin nasıl bir karşılık bulacağının merak
edildiği gün içinde, CHP’nin başına bir komployla getirilen Kemal
Kılıçdaroğlu’nun “kan kokusu” ile bezediği bir konuşması büyük
bir skandal olarak gündeme düştü.
CHP lideri Kılıçdaroğlu,
Ankara’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Kurulu’na katıldı.
Kurulda son günlerin en çok tartışılan gündem başlıklarından biri olan
başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Anayasa’yı
değiştirelim; ne için? ‘Başkanlık sistemini getireceğiz’. Bir kişi konuşacak,
Türkiye susacak. Bir kişi konuşacak, hakim ona göre karar verecek. Bir kişi
konuşacak, ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Böyle bir başkanlık
sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun son cümlesindeki
“Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede
gerçekleştiremezsiniz” ifadesinin demokrasi ve sivil siyasetle bağdaşık
olmayan ürkütücü boyutu kadar, Kılıçdaroğlu’ndaki bu özgüven ve şımarıklığın, “kan
kokusu” yayan çağrısının üzerinde durulmaya değer olduğunu düşünüyorum.
Bu “kan”a çağrı, basit bir siyasi atraksiyonun çok ötesinde, 2013
yazında yaşadığımız ve Kılıçdaroğlu’nun aleni teşvik ve tahriklerinin
küçümsenmeyecek etkilerinin zamanında karşılık bulmamasının da bir sonucu.
O günün öne çıkan siyasi
aktörlerinin himayelerinde yaşanan vandalizmin hesabı, bugüne kadar tüm yönleri
ile aydınlığa kavuşturulup görülmedi/sorulmadı. Adaletin önüne kolluk
kuvvetlerinin çıkardığı üç-beş çapulcunun dışında onların arkasındaki siyaset
erbabına hesap sorulmadı, sorulamadı. O vandalizmin hanelerine kâr
yazılmasını bugün bir adım daha ileriye taşıyıp terör örgütünden gelen ortaklık
teklifine anında cevap veren bir cevvaliyete şaşırdık mı, hayır, şaşırmadık.
Her yaptıklarının bedeli ertelene ertelene bu günlere gelineceği herkesin
düşünebileceği kadar açık seçik, geliyorum diyen meş’um “kalkışma
çağrısı”nın öncülü oldu.
Yazımın başında naklettiğim
PKK’nın ortaklık çağrısına alınan bu açık ve acil cevap, sanırım PKK üst
yönetimi bile şaşırmıştır. Anamuhalefet liderinin “kan kokusu”na
bu duyarlılığı, Kandil tepelerinde de şaşkınlık dolu bir sevinçle karşılanmış
olmalı.
Önümüzde bu puslu havayı
dağıtacak tek argüman var; Ak Parti ve MHP milletvekillerinin “dokunulmazlık”lar
konusunda acil ve kesin bir işbirliğine giderek, ertelenen “adalet”in
işlerliğine kapı açmaları, dünden bugüne, bugünden yarına ötelenerek tüm
kanunsuz eylemlerin asli faillerinin hak ettiği karşılığı bulmalarıdır. Diğer
seçenek, kurbanlık koyun gibi, “kan kokusu”na çağrının eyleme
dönüşmesini beklemek!..
Yorumlar kapalı.