18
Eylül 2015 günü bu köşede “Suriyeli
ve Iraklı Göçmen Mülteciler Neden Kaçıyorlar?” başlıklı yazımı yazarken
daha ilk satırlarımda, “Suriyeli 20-50 yaş arası eli silah tutabilecek
yaştaki göçmen/mültecilerin neden kendi ülkelerinde kalıp ülkelerinin kurtuluşu
için savaşmadıkları da ayrıca incelemeye değer bir konudur. İlerde bu konudaki
düşüncelerimi de sizlerle paylaşmayı dilerim” demiştim.
Belki
daha geniş çaplı bir incelemenin konusu olabilecek bu 21’nci yüzyılın en büyük
insan kıyımındaki bazı tamamlayıcı bilgileri de gündemin sıcaklığı içinde
paylaşmak için konuyu bir kez daha ele almak istedim.
Açık
kaynaklarda yer alan bilgilere göre 2011 yılından 2015’in ortalarına kadar
geçen süre içinde Suriye nüfusunun %53’ünün ya öldüğünü ya da evini terk etmek
zorunda kaldığını, evini barkını terk edenlerden ülke nüfusunun yaklaşık üçte
birine tekabül eden 6 milyon civarındaki Suriyelinin ülkeleri dışına
kaçtıklarını, 6.5 milyon Suriyelinin de Suriye içinde yerinden edildiğini
Birleşmiş Milletler teşkilatının konuyla görevli ilgili birimleri ifade
ediyorlar.
Dış
politika ve diplomatik bilgi kaynaklarına ulaşmada güvenilirliği ile bilinen
Ceren Kenar’ın verdiği bilgiye göre, 2011 yılından beri “Suriye’de şiddet
dokümantasyonu merkezinin rakamlarına göre toplam ölen sivil sayısı 80.000’in
üzerinde. Peki bu sivilleri kim öldürüyor: Esad rejimi tarafından
öldürülen sivil sayısı: 78.999, IŞİD tarafından öldürülen sivil sayısı: 2.234,
Muhalifler tarafından öldürülen sivil sayısı: 1.562. Yani Suriye’de öldürülen
sivillerin %95.4’nün katili Esad rejimi. Varil bombaları, kimyasal
silahlar, SCUD füzeleri, tankları ile Esad rejimi Suriye’deki sivil ölümlerin
tekelini elinde tutuyor.” (Türkiye gazetesi, Aylan bebeğin katili kim?, 7.9.2015).
Bu
soğuk istatistiki bilgilerden tekrar o günkü yazımın ana teması olan 6 milyonu
aşkın göçmen, mülteci, sığınmacı –ne derseniz deyin- içinde ne kadar potansiyel
savaşçının olabileceğini, arkalarına bakmadan “kaçan” bu
potansiyel savaşçıların kendi ülkelerini yakıp yıkan, kendi insanlarının
canına, malına, ırzına musallat bir cellat karşısında direniş göstermek varken
kaçarak doğurdukları savaşçı açığını gelecekte kendi nesillerine nasıl izah
edeceklerini merak etmemek elde değil. Bu –potansiyel savaşçı olabileceklerin-
yüzkarası seçimlerinin kendilerine
dönecek bir maliyetinin olacağını hesabetmeleri gerekir.
Hergün
televizyon ekranlarından içimiz burkularak seyrettiğimiz Yunanistan, Makedonya,
Sırbistan, Macaristan, Avusturya, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin sınır
kapılarında, toplama kamplarında, tren istasyonlarında uğradıkları insanlık
dışı incitici, aşağılayıcı muamele, zillet görüntülerini elbette hak
etmiyorlar. Ama onların da bunu sebep ve sonuçlarıyla beraber hem yaşadıkları
zaman dilimi, hem de gelecek kuşaklara devredecekleri miras adına düşünmeleri
gerekmiyor mu?.. ne dersiniz?
Ucuz
işgücü olarak kendilerine sığınan gönüllü kölelere kapılarını açan Avrupa
ülkeleri, bunu insani ve vicdani etmenlerle değil; kanını emdirmeye gönüllü
kölelerin kendi düzenlerinin çarklarını döndürecek aparatlar olarak bakıyor. Bu
vesile ile Avrupalıların göçmen/mülteci, sığınmacılar arasında –kalifiye
eleman- seçiciklerini de ibretle tarihe not düşmek lazım. Umalım göçmen/mülteci,
sığınmacı olmayı hedefleyen Suriyeliler bundan ibret alırlar.
Yorumlar kapalı.