Ehil olan insanlarla istişare, onların görüşlerinden faydalanma hayatın zararlarını en kestirme yoldan azaltır. Hakikati bulmak isteyen kimse illaki ehline müracaat etmeli. Müsteşar (istişare edilen) ehil olduğu kadar konusuna vakıf, davasında samimi, sözüyle özü bir olmalıdır. Kişiler kendi alanında uzman olsalar da başka alanlarda yetersiz olabilirler. Bir doktordan çiftçilik konusunda, bir bakır ustasından göz rahatsızlığı ile ilgili bilgi almak anlamsızdır. Bir hukukçuya veterinerlik sormak, garabet değil midir? Sonuçları ise faciadır…
Müşavir sıfatı taşıyan kişi ilk önce; kendisine “güvenilen” itimat edilen kişi olmalıdır. Danışılan veya sorulan hususta, gerçek ve doğru her ne ise onu açıklamalıdır. Kendisini, soru soran kişinin yerine koyarak cevaplamalıdır.Nitekim Rasûlullah (sav) Efendimiz: “Kendisiyle istişâre edilen, güvenilir bir kimse olmalıdır, doğru olanı gizleyerek arkadaşına ihânet etmemelidir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Edeb, 57/2822) Müsteşar(istişare edilen)güven vermiyorsa, gerçeği olduğu gibi söylemeyecekse o kimseye danışarak hakikat yolunu da kaybetmemek lazımdır.
Yine başka bir özelliği “bilgili ve tecrübeli” olmasıdır. İlim sahibi ve o ilimde amel üzere olan salih kimseler şümullü bir fayda sağlayabilirler ancak. Yani bilgili ve tecrübeli olmak da tek başına yeterli değildir. Tecrübesini; adalet, hakikat, merhamet, sadakat ve güven gibi unsurlarla desteklemeyenlerin danışmanlığı hayırlı neticelere götürmez. Hadisi Şerifte; “Salih olan âlimlerle istişare edin” buyruluyor. Kendisine akıl ve fikir danışılanın doğru bilgiyi vermesi mecburidir. Allahtan korkmalı mesela. Hazret-i Ömer (ra) bu konuda şöyle demiştir: “İşlerin hususunda, Allah’tan korkan kimselerle istişâre et!” (İbn-i EbîŞeybe, Musannef, VIII, 147) İlim sahibi olup, irfan elbisesini üzerine giyinmiş olmalı. Danışılan kimseler, aklıselim oldukları için o temiz akıllarıyla doğru bilgiyi verirler. Dürüst davranarak hassas bir terazide tartıp öylece görüş açıklarlar. İstişare edilecek şahısların, akıllı, bilgili ve takvâ sâhibi olmalarının yanısıra, çevreleriyle geçim ehli ve ekip çalışmasında da kâbiliyetli olmaları mühim bir esastır. Zira birden çok akıl ve tecrübenin, bir tek akıl ve tecrübeden daha doğru kararlar vereceği inkâr edilemez bir hakikattir.
İstişare ehlinde bulunması gereken diğer bir nitelik ise “liyakat”dır. Bu kıymet kimde var ise ayrım yapılmaksızın istişare edilmeye layıktır. Bu nedenle ehil olmak çok mühimdir. Güzel ahlak sahibi, görüşlerinden emin olunan, yaptığı işlerde ve söylediği sözlerde Allahın rızasını gözeten, samimi insanlardan sorulmalı. Çünkü samimiyeti tartışma götüren kişilerle hayati meseleler istişare edilmemelidir. Sadece ‘işimize geldiği gibi açıklamalar yapsın, liyakat yerine bize tabi olsun kâfidir’ diyen bir anlayış, istişare alanının dışına çıkmış demektir. Kuvvetli fikirleri ve sağlıklı düşünceleri olan, dinlemesini bilen, araştıran, kendisine danışılan konuda garazdan uzak duran kimseler istişare edilmeye haiz olanlardır. İstişarede iyi niyet ve ihtisas yine başköşede tutulmalıdır.
Peki, içtimai konularla ilgili bu kadar hassas oluyoruz da tıpkı bunun gibi; iç dünyamıza yönelik, ahlaklarımıza ve maneviyatımıza dair de bir araştırma yapmak zorunda değil miyiz? Gıybetten nasıl kurtulacağım, ibadet tembelliğinden, zikir eksikliğimden, infak yapamamaktan, dedikodu etmekten, göz zinasından, kibirden, kendini beğenmişlikten, zilletten, cimrilikten, korkaklıktan, vesveseden, kötülük yapmaktan, ihtiraslarımdan, sapkınlığa düşmekten nasıl korunacağım diye kafa yormamız gerekmiyor mu?
Doğru insanlarla istişare edebilmeyi, sonuçları itibariyle de hakkı, doğruyu ve güzeli elde edebilmeyi diliyorum.
Yorumlar kapalı.