Kuru bilgiyi belirgin, açık, anlamlı ya da istifade edilebilir yapan irfandır. İrfanı, olgunluk tanımlaması ile karşılarsak, sanıyorum ki bu tanımda yetersiz kalır ve kuşatıcı olmaz düşüncesindeyim. İrfan dediğimiz mana, sadece zihni olgunluk kazanmaktan öte bir kapsayıcılığı da hüviyetinde barındırır. Bana göre irfan, bir şuurlanma olayıdır ki; ahlaki olgunluğu, bilinçliliği, erdemliliği ve kültürlülüğü de içine alacak geniş bir çerçevesi bulunmakta ve bu kazanımların kuşatıcılığı ile değerlendirilmek zorundadır.
Peki, irfanın sınırlarını belirleyen kesin ve keskin çizgiler var mıdır? Ya da herkesin irfan denilince anladığı, aynı şey midir? Ya irfandan hikmete açılan kapılar!
Pek tabii ki ferasetli insandır, irfana ulaşmış insan. Keskin görüşü olan, kuru bilginin ötesine geçen, ilmi ve manevi bilginin yanısıra elde edilmiş tecrübeyle birlikte, yakine ulaşarak kabından taşmış olandır. Bu mananın karşılığını şahsında yaşayabilenler, size göre de özüyle buluşanlar değil midir? Takva ölçüsüne ulaşmayan hiçbir gayretin, insanı irfana ve ilmin semeresine ulaştırmayacağı da aşikârdır. İrfana ulaşmış insanlar, Allah’ın sonsuz ve mutlak hakikatini tadanlardır. Onlar, gök kubbenin altında parlayan yıldızların arza yaydığı nur parıltılarından, kana kana içenlerdir. Bu kutlu büyükler, aynı zamanda kendisini iFormun Üstürfana adamış olanlardır. Hem de mütevazı bir şekilde, yine kendi yalnızlık âlemlerinden en yüce olanın gizli ve sırlı âlemine kapı aralayan bir yolculukla…
Böyle dava büyükleri, bizleri de irfanlı olmaya ve hikmete boyun eğmeye davet ederler. Örnek mi dediniz? İmam-ı ÂzamHz. bunun en canlı örneği değil midir? Câfer-i Sâdıkve Şeybân-ı Râiolmasaydı, irfan ve yakin sahibi bir imam olabilir miydi bu büyük insan? Yine Hz. Mevlana Şems’ini bulamasaydı, sırf zahiri ilmi ve üstün zekâsı ile Celaleleddin-î Rumîolabilir miydi hiç?
Mademki böyledir, öyle ise; hangi yollardan ve virajlardan geçilerek hikmete ulaşılabilir ki? Bilmekle anlamak, anlamakla kültürlenmek aynı şey midir? Bütün bu soruların karşılığı veya eşitliği irfana denk düşer mi bilinmez! Ancak, mana kültürünü bilmeden irfan yolculuğu yapmaya kalkışmak, sanıyorum ki hayalden öte maceradan başka bir şey olmasa gerektir. Evet, hak namına gidilen yolda; çalıştırılan manevi cihazatların açtığı keşif basiretinin neşet etmesiyle, hakiki bilinç yakalanıp öylece irfana ulaşılabilir ancak.
İrfandan kasıt, bir olgunluk bir kemal hali olduğuna göre; bu kemale eriş, her sahada olmalıdır. Tek başına bir donanımın insanı irfan sahibi yapmaya yetmeyeceği, sanıyorum ki hepimizin kabul edeceği bir tespittir. Yine hiç kuşku yok ki, irfan denizine ulaşmak için ilme ihtiyaç vardır. İlim olmadan yol aydınlanamayacağı için yön bulmak da sorunlu hale gelir. Bu nedenle ilmin rehberliğinde ve hikmete ulaşmış bir gönülle, olayları süzüp irfan ikliminin mana denizinde yüzebiliriz ancak…
Peki, irfan denizinde yüzebilmek için ne yapmak gerekir? Zahiri ilimle irfana ulaşabilmek, oldukça zor dedik. Aksi olsaydı şayet, her ilim ve bilim sahibinin irfan insanı olması gerekmez meydi? Demek ki içe dönmeden irfanı yakalamak mümkün görünmüyor. Demek ki iç ile dışın bütünlüğünden damıtılan bir cevherdir irfan makamı. Arif olanın işidir irfan! Takva sahibi mümin olmadan, ilimle irfanı öz malımız yapmadan yakin derecesine ulaşmak ve feraseti elde etmek pek mümkün görünmüyor. Ne dersiniz?
Yorumlar kapalı.