Dünya yaratıldığı günden beri hak ile haksızlığın savaşı içinde olmuştur. Hakkın ve iyiliğin temsilcileri bulunduğu kadar kötüye ve kötülüğe sahip çıkanların bulunması daüzüntü verici bir vakıadır. Hakkın tesis edildiği ya da gasp edildiğine her zaman şahit olduk. İnişli çıkışlı, karanlık ve aydınlık dönemlerinvarlığındaki dünya idaresi ve yaşam tarzları bir imtihan gerekliliği olarak bu sonuçları yaşıyor. İnsan olma kalitesi ile hayvandan aşağı olma yarışında herkes inanç ve ahlakı kadar yer alıp saf tutuyor. Haksızlıkların önlenmesinde ise numune insanlar hiç kuşku yok ki, Peygamber Aleyhisselamlardır. Onların görevi insanları hakka, doğruya, hayra ve iyiliğe çağırmak olmuştur. Bunun tesis edildiği zamanlarda dünya mutlu olmuş ihlal edildiği dönemlerde de mutsuzluk yaşanmıştır. Günümüzde de kafir, gaddar, siyonist ve emperyalist anlayışlar bunun en hazin, en gaddar ve en acımasız örneklerini insanlığa yaşatmaktadırlar. Ardından insan hakları kutlaması mesajları vermektedirler. İki yüzlülüğün değil, şeytani bir ilhamın, sapkın ideolojilerin ve insan sınıfından çıkmaktaki hudutsuz yarışın kötü örneklerini sergiliyorlar. Fertlerden yönetimlere kadar bu hakikat asırlardır hiç değişmiyor.
Cahiliye dönemi bu kötülüklerin tavan yaptığı bir zaman. Ancak buna mukabil İslam dininin gelişi insan hakkı ve doğruluk namına en büyük inkılaplardan biridir. Peygamberimiz (sav) başta olmak üzere bütün peygamberlerin yaşantısı ve onların getirdiği hüküm ve kaideler insan olma noktasında en üst hedeftir. Veda Hutbesi bunun en açık ve en destansı insan hakkı esaslarıdır. Kulluk makamı ile yaratıcısının muhatap aldığı insan; Kadın erkek, çocuk, büyük küçük, renkli renksiz, güçlü güçsüz, zengin fakir demeden yaratılmışın en şereflisi olarak kabul görmekte ve rahmet ile şefkatin çatısı altında yer bulmaktadır.
Lakin adına medeniyet denilen diğerleri böyle mi yapmıştır. Mesela 12. yüzyıl Yunan Medeniyeti. İnsanlarının giyim tarzlarını, saç şekillerini hatta bıyık biçimlerini devlet eliyle belirlemekteydi. İngiltere sözde medeniyet beşiğidir; 1215 “Magna Carta Libertatum” sözleşmesine kadar insanların hak ve hürriyetlerinden bahsedilebilmiş midir? 16. yüzyılakadar kadınlar, İncil’e el sürebilmiş mi, murdar yaratık olmaktan kurtulabilmiş miydi? Yine 1805’li yıllara kadar kadınlar para karşılığında köle gibi satılmaktan kurtulabilmişler miydi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Fransa da 1789 ihtilaline kadar insan haklarından söz etmek hiç mümkün olmamıştır. Rusya; kendi toplumuna yeni bir rejim düzeni getirmek isterken, bunu kabul ettirebilmek için baskı, işkence ve zulümle yetinmeyip, kuracağı nizam adına yine kendi insanı olan milyonlarca vatandaşını öldürmüştür. Bu durumu yakın tarih okurları da iyi bilmektedir.
Amerika, günümüzün en önde demokrasi havarisidir. 18. yüzyılda yayımlanan “Virginia Haklar Bildirgesi”ne kadar İngilizlerin hakimiyeti altındadır. Şimdi ise, modern bir ülke olarak insanlara hak, özgürlük ve hürriyet götürme adına sınır ötesi harekatlar düzenlemektedir…! Hâlbuki Amerika’da da durum yukarıda anlatılanlardan farklı değildir. Uzağa gitmeye gerek yoktur. En yakın örnek; 1970 li yıllara kadar, zencilere bilmem kaçıncı sınıf insan muamelesi yapılması en canlı misallerdendir. Daha dünyapılanlara ilave olarak bugün de Ortadoğu’da ve Filistin’de yapılan acı züllümler kan dondurmaktadır. Irak’ta, Libya’da,Afganistan’da yaptıkları şimdiki neslinde tanık olduğu acı bir manzaradır.
Birleşmiş Milletler komedisi zaten her daimortadadır. Dünyadaki gelir dağılımına baktığında durum daha da açık ve seçiktir. Hele de kendi öz kaynaklarını kullanamayan ülkeler. Sınır ötesi özgürlük hareketleri ile gelip yağmalanan yer altı ve yer üstü kaynakları… İnsanlığa nasıl bir insanlık dersi vermekte bilemezsiniz! Gözümüzün içine baka baka kutlanılan insanlık haftaları. Hangi insanın haftası. Her ülke vatandaşı insan ise her doğan insan ise o halde bunca ayrıcalık niye? Hani; “insanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını” geliştirecektik. Hani insanın insan olmak haysiyeti ile sahip olması gereken hakların karışlığına denk düşecekti “İnsan Hakları” tanımımız.
Yorumlar kapalı.