*Durumu iyice abartarak eşine olan ilgi ve sevgisinden anne babasını, akrabalarını, sosyal çevresini tamamen dışlayan hanımlar ya da beyler ise eşlerinin gölgesi olma adına kendilerinden ödün verebiliyor. Üstelik de asla böyle bir beklentisi olmadığı halde yaptığımız bu tarz fedakarlıklar(!), bir süre sonra eşimiz için rutin bir hareket olarak algılanmaktan öteye geçmiyor. Normal zamanda eşimizi şımartabilecek yahut mutlu olmasına vesile olacak davranışlarımız aşırı ilgi ve alakamız sebebi ile değerini yitiriyor.
*Mesela tüm hayatını sadece ve sadece eşine adamış bir kadın, aynı davranışı eşinden göremeyince “Ben senin için saçımı süpürge ettim. Bugün arkadaşlar gezmeye gittiler ama ben senin iç çamaşırlarını bile ütülediğim için gitmedim” diye sitem ederken eşinden “Yapacaksın tabi, bu senin görevin” yanıtını duyabiliyor. Yahut bir erkek “Yine mutsuz görünüyorsun, halbuki ben maç bile izlemedim birlikte sohbet edelim” deyince hanımından “İzleseydin” diye bir cevap alabiliyor.
*Yani eşler kimi zaman bazı hareketlerinden ödün verirken ve bunu karşı taraf için yaparken eşlerinin bunu talep etmediğini unutuyor. Ardından da davranışları karşısında benzeri bir tutum göremeyince fedakarlılarını dile getiriyor. Halbuki eşini hayatının tam ortasına koyup aşırı ilgi bekleyen ve bunun için de aşırı ilgi gösteren hanım ya da bey bunun eşinin isteği olmadığını, kendi öyle uygun gördüğünden, bağımlılığından veya bağlılığından ötürü bunları yaptığını idrak etse, yaptıklarına karşılık beklentide de olmayacaktır. Çünkü fedakarlık karşılık beklemeden yapılandır. Yapılan iyiliğin karşılığında beklentiye girmek ise o işi esasında kendimizi mutlu etmek, onure etmek ve en önemlisi eşimizin takdirini kazanarak hayatımızın merkezine doğru insanı aldığımızı kendimize ispat etmeye çalışmak demektir.
*İtidalli bir ilişki ve sorunsuz bir beraberlik için eşlerin birbirlerine karşı tutumlarının çok önemli olduğunu söyleyen psikolojik danışmanlar: “Evlilikte kadın ve erkek birbirini tamamlayan unsurlardır. Motivasyon tekniklerinde ‘İnsan yelkenli gibi mi olmalı, yoksa vapur gibi mi?’ diye sorulur. Yelkenli dış etkilerle ilerlerken, vapur enerjisini kendi içinden alır. Kişi yelkenli gibi olursa rüzgar olmadığı zaman ortada kalır. Vapur gibi iç enerjisi ile yoluna devam ediyorsa dış etkilerin olumsuzluklarına direnir. Eşler işte bu yüzden biz demeli, ancak ‘ayrı benler’ olduğunu da bilmeli. Birbirlerini tanımalı ve değiştirmeye çalışmamalı. Ailelerdeki farklı kültür yapılarını eksiklik değil zenginlik olarak görmeli. Ailelerinden, sosyal çevrelerinden, uzaklaşmamalı. Sağlıklı bir evlilik; tüm beklentilerini ve mutluluğunu eşine bağlamak yerine, kendisine ait bir yaşam alanı oluşturmaktan geçer. Bu nedenle birlikte durun ama birbirinize yapışmayın, bağlanın ama bağımlı olmayın. Unutmayın, aranızda öyle boşluklar bırakın ki cennet rüzgarları aranızdaki boşluklardan geçebilsin.”
Yorumlar kapalı.