Ülkemizde
operasyon kabiliyetini giderek yitirmekte olanların en büyük marifetleri, sürte
gerisine sığınıp açıktan kavga edenlerin omuzları üzerinden karşı tarafa ateş
etmektir. Mertçe ortaya çıkıp inandıkları değerler ve taraflar adına mücadele
vermek yerine kahpeliği tercih etmeleri.
Ötedenberi
tanıdığımız, ancak bölük pörçük oldukları yanılgısıyla konuşlandıkları noktayı
netleştiremediğimiz kesimlerin son yıllarda saflarını sıklaştırmalarıyla o flu
resim netleşmeye başladı. Türkiye’deki yönetimin ancak kendilerinin rıza
göstereceği bir yapı olması, aksi takdirde yönetimde olanların “ötekileştirilip”
Türk ve dünya kamuoyu nezdinde “şeytanlaştırılacağı”nı öngören bu
cepheleşmenin aktörleri iki kol halinde güçbirliğini nihayet açık seçik ortaya
koydular.
Silahlı
kanat, geride bıraktığımız mart ayının ilk yarısında terörist örgütün üst
kademe liderlerinden Duran Kalkan’ın “faşizmi kahredecek, halklarımız
için ise yeni bir umut ışığı olacak”, “Yakında Türkiye’nin
içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında bir devrimci
direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz. Adını veremeyeceğim bu
örgütler, AKP rejimine karşı bizimle aynı mücadeleyi paylaşıyorlar ve bizimle
birlikte mücadele edecekler” diye müjdeledikten(!) bir süre sonra,
içinde insanların tüm nefret duygularına tavan yaptıran bol bol Marksist,
Leninist, Maoist, komünist, silahlı propaganda, devrimci, ihtilalci, karargâh,
komünarlar, proleter kelimeleriyle kendilerince zenginleştirilmiş bir ortak
cephede buluşulduğu haberlere yansımıştı. Konuya ilişkin haberlere
baktığımızda, “Aralarında PKK’nın da bulunduğu TKP/ML, THKP-C/MLSPB, MKP,
TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, Devrimci Karargâh, PDK ve MLKP örgütleri,
yayımladıkları bildiriyle birleşme kararı aldıklarını duyurdu. 10 silahlı
örgütün Aralık’tan bu yana yürütülen tartışma sürecinin
ardından ‘Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni kurma kararı aldıkları
belirtildi”ği ifade edilmektedir.
Bu
arada her cephenin içine sızmış legal görünümlü illegal Paralel Devlet
Yapılanması/FETÖ’nün adının geçmemesi onun doğal müttefikliğini perdelemeye
yetmiyor. Her türden istihbari ve lojistik desteğin en büyük güç odağı bu yapının kendi tabanındaki “masumiyet”
algısına ve insan/kaynak yönetimine halel gelmemesi adına perdelenmesi ile
Ermeni terör örgütü ASALA’nın da zihinlerde çağrıştırdığı kanlı geçmişin
doğuracağı tepkileri dikkate alıp listede yer almaması, gerçeği değiştirmiyor.
Nitekim “Başkan” Recep Tayip Erdoğan’nın son ABD gezisi kapsamında,
Erdoğan’ı protesto eden grupların sıra sıra diziliminde gerek FETÖ ve gerekse
Ermeni terör örgütü ASALA’nın PKK ve tüm bileşenleriyle televizyon ekranlarına
yansıyan görüntüleri, bu kirli ittifakın en son oluşan net resmi idi.
Cephe
aktörlerinin ikinci kolu; daha steril bir ortamda eylemden çok, söylem bazında
birinci kategorideki silahlı cepheye müzahir/koruyup kollayan yapısıyla ülke
yönetimini içte kutuplaştırma aktörü olarak baskı altına alma, dışta ise
meşruiyetini yitirmiş “diktatoryal” bir yapı olarak algılanmasına
zemin hazırlayan, silahlı kanattan daha çok tehlikeli gördüğüm bir kesim.
Bunların durdukları yerin alamet-i farikası, “Beyaz Türkler”in
şemsiyesi ve kanatları altına sinmiş bir kısım akademisyen/aydından oluşan,
sayılarının sınırlılığına karşın sesleri çok çıkan, işbirlikleriyle
dillendirdikleri her argümanın uluslararası karşılık bulduğu “İnorganik
aydın”lar.
Bu “İnorganik
aydın”lara karşı duran “Organik aydın”larla ilgili
gazeteci yazar Serdar Turgut’tan alıntıladığım aşağıdaki satırlar, konuyu daha
iyi anlamamıza katkısı olur kanaatindeyim. 06 Nisan 2016 tarihli yazısında
gazeteci Turgut diyor ki; “Organik aydın” kavramı aslında çok
saygın, itibarı yüksek bir kavramdır. Savunduğu ilke ve teorileri gerçek
yaşamda şahsında toplayan sınıf ve hareketlere fiilen destek veren, onların
hayattaki mücadelelerinin içinde olan ve teorisini pratikte de yaşayan bir
aydın türüdür bu.
Hem
Türkiye’nin hem de dünyanın tarihi, “organik aydın” kavramına
uyan aydınlarla doludur. Ancak her kavramın, her düşünce sisteminin bir şekilde
çarpıklaştırılabildiği Türkiye’de “organik aydın” kavramını
da bizzat varlıklarıyla, faaliyetleriyle yok eden aydınlar oldu son zamanlarda.
Maalesef
organik aydın gibi saygın bir kavram, bu kişiler yüzünden Türkiye’de ölümünü
yaşamakta.”
Yorumlar kapalı.