Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için…
Günlük hayatımızda çokça kullandığımız bu tabirin, hepinizin bildiği gibi bir de ikinci yarısı var: Yarın ölecekmiş gibi ahiret için… Ama nedense hep dünya için olan kısmını hayatımıza uygulamaya, o hedefler doğrultusunda çalışıp çabalamaya gayret gösteririz. Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma ifadesi sadece sözde kalır. Bütün amacımız dünyada iyi bir yaşam, iyi yetiştirilmiş evlatlar, içerisinde oturacak iyi bir ev, kazancı güzel olan bir iş, kullanabileceğimiz bir ya da iki (bir tane de hanım için olsun canım) otomobil, vs, vs…
Az çok Kur’an bilgisi olanların aklına hemen Tevbe suresinin 24. ayeti gelmiştir eminim: “Onlara: ‘Eğer babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, hanımlarınızı, akrabalarınızı, kabilenizi, elde ettiğiniz malları, kesada uğramasından korktuğunuz büyük ticarî kazançları, hoşlandığınız evler ve meskenleri, Allah ve Resul’ünden ve Allah yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak yapacağınız cihattan daha çok seviyorsanız, artık Allah’ın planı gerçekleşinceye, dini, düzeni hâkim oluncaya kadar bekleyin. Allah doğru ve mantıklı düşünmeyi terk etmiş, fâsık, âsi, bozguncu bir kavmi doğru yola sevk etme lütfunda bulunmayacak, başarı nasip etmeyecektir.’ de.”
Haftanın bu ilk iş gününde, durup dururken niye bu konuya girdik? Müslümanlarda olmaması gereken makam, mevki, mal, mülk, gösteriş ve övünmeyi-övülmeyi sevmek gibi hasletler, amirinden memuruna, siyasetçisinden bürokratına kadar iliklerimize işlemiş durumda. Makamların gelip geçici, mevkilerin değişim halinde olduğunu en fazla bilmesi ve işletmesi gereken kardeşlerimiz, ne yazık ki bir kere oturunca yerlerinden kalkmak nedir bilmemeye başladı. Belki nüzul sebebi olarak ganimet mallarının dağıtılmasıyla ilgili olabilir ama, anlam olarak; malı, gücü, iktidarı, makamı, koltuğu, velhasıl güce dayalı her şeyi aranızda dolaştırıp durmayın manasına da gelecek olan Haşr Suresi 7. Ayetinin açıklamalı meali tam da buraya uygun düşer: “……Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet, bir güç-kuvvet, bir servet olmaz. Rasulullah’ın size tevdi ettiği sorumlulukları benimseyin, size ne verirse, ne kadar verirse, razı olarak alın, size vermediği şeyi istemekten sakının, yasakladığı şeyden, onların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmaktan vazgeçin. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun……..”
Yani zamanı gelince bulunduğumuz makamları, bizden sonraki ehil kimselere devretmek İslam’ın şiarındandır. Dünya hayatındaki hiçbir şey kalıcı olmadığı gibi makam ve mevkiler de gelip geçicidir. Hele de bir makamda uzun süre kalınca, sanki oradan hiç ayrılmayacakmış, protokoldeki yeri kendi tapulu arazisiymiş, insanların teveccühü bulunduğu mevkie dayalıymış gibi bir hisse de kapılınmışsa vay halimize…
Unutmayalım ki: “Dünya hayatı yalnızca oyun ve eğlenceden ibarettir. Âhiret, ebedî yurt ise, Allah’a sığınanlar, emirlerine yapışanlar, günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanarak bu hakikatı kavramayacak mısınız?” (En’am.32)
Selam ve dua ile…
Günlük hayatımızda çokça kullandığımız bu tabirin, hepinizin bildiği gibi bir de ikinci yarısı var: Yarın ölecekmiş gibi ahiret için… Ama nedense hep dünya için olan kısmını hayatımıza uygulamaya, o hedefler doğrultusunda çalışıp çabalamaya gayret gösteririz. Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma ifadesi sadece sözde kalır. Bütün amacımız dünyada iyi bir yaşam, iyi yetiştirilmiş evlatlar, içerisinde oturacak iyi bir ev, kazancı güzel olan bir iş, kullanabileceğimiz bir ya da iki (bir tane de hanım için olsun canım) otomobil, vs, vs…
Az çok Kur’an bilgisi olanların aklına hemen Tevbe suresinin 24. ayeti gelmiştir eminim: “Onlara: ‘Eğer babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, hanımlarınızı, akrabalarınızı, kabilenizi, elde ettiğiniz malları, kesada uğramasından korktuğunuz büyük ticarî kazançları, hoşlandığınız evler ve meskenleri, Allah ve Resul’ünden ve Allah yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak yapacağınız cihattan daha çok seviyorsanız, artık Allah’ın planı gerçekleşinceye, dini, düzeni hâkim oluncaya kadar bekleyin. Allah doğru ve mantıklı düşünmeyi terk etmiş, fâsık, âsi, bozguncu bir kavmi doğru yola sevk etme lütfunda bulunmayacak, başarı nasip etmeyecektir.’ de.”
Haftanın bu ilk iş gününde, durup dururken niye bu konuya girdik? Müslümanlarda olmaması gereken makam, mevki, mal, mülk, gösteriş ve övünmeyi-övülmeyi sevmek gibi hasletler, amirinden memuruna, siyasetçisinden bürokratına kadar iliklerimize işlemiş durumda. Makamların gelip geçici, mevkilerin değişim halinde olduğunu en fazla bilmesi ve işletmesi gereken kardeşlerimiz, ne yazık ki bir kere oturunca yerlerinden kalkmak nedir bilmemeye başladı. Belki nüzul sebebi olarak ganimet mallarının dağıtılmasıyla ilgili olabilir ama, anlam olarak; malı, gücü, iktidarı, makamı, koltuğu, velhasıl güce dayalı her şeyi aranızda dolaştırıp durmayın manasına da gelecek olan Haşr Suresi 7. Ayetinin açıklamalı meali tam da buraya uygun düşer: “……Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet, bir güç-kuvvet, bir servet olmaz. Rasulullah’ın size tevdi ettiği sorumlulukları benimseyin, size ne verirse, ne kadar verirse, razı olarak alın, size vermediği şeyi istemekten sakının, yasakladığı şeyden, onların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmaktan vazgeçin. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun……..”
Yani zamanı gelince bulunduğumuz makamları, bizden sonraki ehil kimselere devretmek İslam’ın şiarındandır. Dünya hayatındaki hiçbir şey kalıcı olmadığı gibi makam ve mevkiler de gelip geçicidir. Hele de bir makamda uzun süre kalınca, sanki oradan hiç ayrılmayacakmış, protokoldeki yeri kendi tapulu arazisiymiş, insanların teveccühü bulunduğu mevkie dayalıymış gibi bir hisse de kapılınmışsa vay halimize…
Unutmayalım ki: “Dünya hayatı yalnızca oyun ve eğlenceden ibarettir. Âhiret, ebedî yurt ise, Allah’a sığınanlar, emirlerine yapışanlar, günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanarak bu hakikatı kavramayacak mısınız?” (En’am.32)
Selam ve dua ile…
Yorumlar kapalı.