Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır Yaşadığımız toplumsal yapının normlarından birisi de hiç kuşkusuz geleneklerimizdir. Kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiş, tecrübeye dayalı bir kültür mirasının ürünü olan geleneğin unsuru, genellikle manevi ve sübjektiftir. Aynı zamanda tarihin süzgecinden geçmiş, toplumların tekrarlarla doğruluğunu test ederek, sosyal yaşamda yer edinmesine fırsat verdiği bir takım kural, inanç ve değerler manzumesidir gelenekler. Bunların birçoğu yazılı iken, bir kısmı da yazıya geçmediği halde; yer yer toplumumuzda kabul görerek uygulanan ve kural halini almış davranış kalıpları olarak da karşımıza çıkarlar.
Bana göre gelenekler, adetlere göre bir mesafe daha üstte yer alarak toplum hayatının düzenlenmesinde etkin bir role sahiptirler. Bazen düzenleyici, bazen denetleyici, bazen de yol gösterici ve tavsiye edici olabilmektedirler…
Gelenekleri zaman zaman da toplumun değer yargılarını yansıtan bir hüviyette görebilmekteyiz. Bunların bazısı sözlü hukuk kuralı olarak fertler üzerinde sosyal baskı oluştururken, kimi zamanda yargıçların verdiği kararlardaki kanaatlerine yön verici olabilmektedirler…
Her yaşam biçimi, kendi inanç sistemine göre geleneğinide oluşturur. Körü körüne bir gelenek ise değişimin önündeki engeldir de. Asla sadık kalarak günün şartlarında yapılacak yenilenme günün insanının da ufkunu açacaktır. Geleneğin kendince bir ağırlığı vardır ve sosyal baskıyı da beraberinde taşır. Günümüz değişen şartlarına uyum sağlayan, insani olan ve insanlığın faydasına olan her türlü kural, örf, adet, gelenek ve göreneklerin; sosyal hayatın sürekliliği içerisinde devam ettirilmeye değer olduğu düşüncesindeyim.
Kısacası, modernizmi yaşarken geleneği iptal etmemek, gelenekçi olurken de fanatizme kaçmamak ve katı olmamak, toplumsal yapının yararınadır.
Eski ve yeninin sentezinde; geçmişin mirasına sahip, geleceğin ufkuna hâkim fert ve nesillerden olabilmek temennisiyle, esenlikler diliyorum.
Yorumlar kapalı.