*Bugün yaşadığımız bazı sıkıntılar kuşatıcı bir sistemin, yaygınlaşan yanlış bir anlayışın sonucudur ve tek başımıza bizim bunu değiştirme gücümüz yoktur. Böyle durumlarda sık karşılaştığımız “elimizden bir şey gelmiyor” çaresizliği, yanlış bir sorumluluk anlayışının eseridir. Müslüman netice almakla değil gayret etmekle mükelleftir. Ahirette bize toplumdaki bir yanlışı düzeltip düzeltmediğimiz değil, o yanlışı düzeltmek için samimiyetle gayret gösterip göstermediğimiz sorulacaktır. Üstelik ıslah veya düzeltme, her müslümanın öncelikle kendi nefsine uygulayacağı bir işlem olmalıdır. Ve fert olarak istikamet üzere yürüyüp örnek teşkil etmek, bizim dışımızdaki bütün yanlışlara müdahalenin de en doğru yöntemidir.
*Mecbur olduğumuz bir sistemden veya genel kabul görmüş yanlış bir zihniyetten kaynaklanan problemler karşısında mücadele etmek yerine kaçmayı seçerken, sığındığımız bir bahane de “zamanın bozulduğu” iddiasıdır. “Devir değişti, zaman azdı” yakınmaları, geçmişte olduğu gibi bugün de insanları nostaljiye sevk eden en önemli gerekçedir. Oysa “zamane” dediğimiz şey, kastettiğimiz zaman diliminde yaşayan insanların baskın zihniyetidir ve bu zihniyetin asıl sorumlusu elbette insanların kendileridir.
*Zamanı suçlamak, tek tek fertlerin sorumluluklarını gözden kaçırmak gibi, şer de olsa birtakım fiilleri insanın iradesine rağmen ilahî bir güç atfıyla zamana nispet etmek gibi tehlikeli kabullere götürür ki tipik bir cahiliyye tavrıdır. Hz. Peygamber s.a.v., bizi “dehr”e, yani zamana sövmekten, kahırlı ve kötü söz söylemekten men etmiştir. Ebu Hureyre r.a.’tan gelen bu haberin yer aldığı hadis kaynaklarında cahiliyye Araplarının bütün kötülük ve musibetleri dehr’e nispet ettikleri, başlarına bir felaket geldiğinde zamana lanet okudukları, sövüp saydıkları anlatılır.
*Bütün bunlar bize hayatta türlü sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi, bu sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun onları aşmak üzere gayret göstermemizi, bu gayretin de geçmişe veya geleceğe değil, “şimdi”ye tahsis edilmesi gerektiğini söylüyor. Müslüman geçmişi ve geleceği değil, şimdiyi yaşayan, hali kuşanan insandır. Çünkü geçmiş, şöyle veya böyle geçip gitmiştir. Artık onu döndürmenin imkanı yoktur. Gelecek ise henüz gelmemiştir ve gelip gelmeyeceği meçhuldür. Elimizde sadece şimdi vardır.
*Öyleyse büyüklerin dediği gibi “gün bu gün, saat bu saat, dem bu dem”dir. İçinde bulunduğumuz ânı en doğru, en güzel, en hayırlı amellerle değerlendirmenin çaresine bakılmalıdır. Geçmiş ve gelecekle oyalanıp şimdiyi kaybetmek akıl kârı değildir. Geçmiş ve gelecekle oyalanmayalım demek, geçmişi de geleceği de hiç dikkate almayalım demek değildir. Demir tavında dövülür ama bunu yapabilmek için hem demirin tavı ve nasıl dövüleceği hakkında geçmişten gelen bir bilgiye, hem de demire hangi şekli niçin vereceğimiz hususunda geleceğe dair zihnî bir tasarıma sahip olmak gerekir. Yani bugünü doğru değerlendirmek, biraz da maziden yararlanmaya bağlıdır.
Yorumlar kapalı.