Ey Mümin ve muvahhid kardeşim! Bu günler bir birimizi
ikaz edip uyarma günleridir. Ömür dediğimiz hazine tükenmektedir. Her gün kabir
kapısına biraz daha yaklaşmaktayız. Dünya bizi çok meşgul etmeye ve gaflete
düşürmeye başladı. O kadar dünya ve dünyalıklarla oyalandık ki saçımız, sakalımız
ağardı da farkında bile olamadık. Hâlbuki Rabbimiz bizi uyarmıştı: “Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes,
yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten
sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(Haşr 18. Ayet)
Ey müslüman kardeşim!
Rabbimizin ayetini duydun. Şimdi, üzerine düşünme vaktidir. Bizler
biliyoruz ki insanın kalbi düzelir ve kurtulursa hem dünyası kurtulur hemde
ukbası kurtulur. O takdirde bu vakit kalbi düzeltme, istikamet üzere kılma, her
türlü pisliklerden temizlenme ve içe dönme vaktidir. Bereketli bir mevsim ve
iklimden geçtiğimizi ve bir Ramazana doğru yol aldığımızı asla unutmamalıyız.
Unutma ki, Kalbin fesadı, sadece ehli küffara mahsus
bir durum değildir. Onların kalpleri elbette fesat içindedir. Ancak müminin
kalbide fesada uğrar. Müminin kalbinin fesadı ise hem dünyasının helâkine hem
de ahiretinin hüsranına işaret eder. ResulüEkrem Efendimiz buyurdular ki: “… Dikkat edin ceset içinde öyle bir et
parçası vardır ki o sulha erdiğinde bütün ceset sulh bulur; ama o fesada
erdiğinde bütün ceset fesat bulur. İşte o et parçası kalptir.” (Müttefakun aleyh)
Zamanımız insanının en çok aldandığı hususlardan ve bir
manada en tehlikeli vaziyet alması, gaflet gibi bir hastalığa yakalanmış
olmasına rağmen farkında olmamasıdır. Bakar mısın aziz kardeş! Muhatabımızın yaşı
kaç olursa olsun “Bu günler benim için neyi ifade ediyor?” deyip düşünmeyen, ömrünün muhasebesini
yapamayan, ne de çok müslüman kardeşimiz
var. Hâlbuki bu ömrü kendisine tanınmış
sınırlı bir kredidir. Oda tükenmek üzeredir. Bu manada kendisine bir kredi daha
verilmeyecektir. (2016) yılının Recep
ayı geçti. Şaban ayı var ve akabinde Ramazan-ı Şerif gelecek. Sen ise yaşı orta
yaşları çoktan geçmiş olan kardeşsin. Bu gün değilse ne zaman? İşte gaflet
dediğimiz şey bizim halimizdir.
Ey kardeşim! Geçen geçti ya gelecek belli değil. O
takdirde bu gününün muhasebeni yap ki baksana, kabir ağzını açmış seni
bekliyor. Hesap çetin olacak. Sorgucu melek hiçbir soruyu atlamayacak. Şimdi
değilse ya nezaman? Namaz ne zaman, oruç ne zaman? Ne zaman kötülüklerin
yakasını bırakacaksın? Ne zaman isyanı terk edeceksin? Sakın ha! “Yarın.” Deme.
Bu gaflet öyle bir hastalık ki sadece insanları ferden
ferda tüketmiyor. Cemiyetlerin toplumların da sonunu hazırlıyor. İnsanları
vicdanlarını köreltiyor. İnsanların kalplerini karartıyor. İnsanların
kulaklarına mühür vuruyor. Gözlerine perdeler getiriyor. Sonra cemiyet birden
sağır, dilsiz ve kör oluveriyor. Sonuç cemiyet içinde anarşi, kavga, zina kumar
içki, faiz vs. alıp başını gidiyor. Âdeta bütün bir cemiyetin helaki kaçınılmaz
oluyor.
Vicdanlarda imanın ve islamın nuru kalmayınca, ellerde
Allâh’ın kitabı ve yol olarak da Rasülüllah’ın sünneti takip edilmeyince hayrın
kapıları bir bir kapanıyor. Şerrin kapıları ise alabildiğine açılıyor. Hâlbuki rabbimiz ne buyurmuştu: “Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı
kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular. Biz de, ayetlerimizi inkâr ettikleri ve
onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde
boğduk.”(Araf
süresi 135. 136.ayet)veakabinden ilahi buyruk şöyle devam etti: “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan
birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalblerivardır, fakat onunla gerçeği
anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat
onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da
aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.”(Araf 179. Ayet)sonra
okumaya devam edelim: “Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya
hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden
gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden,
varacakları yer ateştir.(Yunus 7. Ve 8.
Ayetler)
Kıymetli kardeşim! Zaman zaman her
birimize arız olan gafletten kurtulmak elbette mümkündür. Ancak bu hastalığın
teşhisi önemlidir. Birçok kardeşimiz gaflet gibi bir hastalığın pençesinde
olduğundan haberdar değildir. Bunu ölçmenin ise en kestirme yolu İbn. Mesut
(ra) rivayetinde saklıdır: “Mümin, günahını
başucunda dağ gibi görür, hemen üzerine yıkılacağından korkar. Münafık ise
burnuna konmuş sinek gibi görür, hemen uçacağını zanneder)(Buhari)
Müslüman kardeşim bizi bekleyen en büyük tehlike günaha
isyana alışmak ve günahımızı veya başkalarının günahlarını vâkay-ı âdiye’den
kabul etme gibi bir indirgemeci hale sarılmaktır. Bu bizim için cehennemdir.
Zamanımız insanının ister hacısı isterse hocasında en büyük tehlike dediğim bu
hastalık temayüz etmektedir. Günahlar konuşuluyor etraflıca anlatılıyor. Espri
konusu yapılıyor. Hatta kahkahalarla geçiştiriliyor. İşte bu kalpte rahatsız
edici olan imanın maraz halini almasından ibarettir.
Ebu Hureyre (radıyallahuanh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: “Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır, günahı alenî işleyenler
hariç. Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah örtmüştür. Ama sabah
olunca o: “Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!” der. Böylece
o, geceleyin Allah kendini örtmüş olduğu halde, sabahleyin, üzerindeki Allah’ın
örtüsünü açar. İşte bu, günahı alenî işlemenin bir çeşididir.”[Buharî,
Edeb 60; Müslim, Zühd 52, (2990).]
Yorumlar kapalı.