Rabb’im fırsat verirse Pazartesi dedik, ancak araya giren bazı çalışmalar olunca yazımızın son bölümü yine bir Cuma gününe tevafuk etti. Memleketteki seçim havası, üçüncü cemrenin bugün itibariyle toprağa düşüp baharı iyice hissetmemiz, bazıları hâlâ nefret diliyle konuşmaya devam etse de on yıllardır dökülegelen kanın duracak olması ihtimalinin verdiği umut gündemin konuşulanları olarak önümüzde duruyor. Elden geldiğince siyasi konulara girmemeye gayret göstererek, kendi konumuz olan yazı dizisini bugün itibariyle bitireceğiz inşaallah. Kaldığımız yerden devam…
“Rabblerininâyetleri kendilerine hatırlatıldığında, kulaklarını kapatarak ve gözlerini yumarak onları görmezlikten gelmezler.” (Furkan/73)Gerçekten yine çok dikkat çekici bir ayet. Surenin daha önce ele aldığımız ayetlerinde Allah’ın mesajını inkâr edenler ele alınmıştı. Burada ise Allah’ın mesajını inkâr etmeyen, hatta onu kucaklayan, onu yükseklere, baş üstüne koyup iş anlamaya ve yaşamaya gelince göz ardı eden sakat mantığa sesleniyor. İyi bir mümin bunu yapmaz diyor. Büyük tefsir âlimlerimizden Mücahid; ayetteki sümmen ve ‘umyana yı ayetler üzerinde düşünmezler manasına gelen lâ yefkahune lâ yesmeun diye tefsir etmiş. Onun anlamını manasını kavramazlar, ayetleri dinlemezler, yani onun ardınca gitmezler. Ne yaparlar? Üzerine kapanırlar, öperler, tepelerine koyarlar, evlerinin en güzel yerlerine asarlar, altın yaldızla yazarlar, levhaya asarlar, hürmet ederler… Yani eder gibi görünürler aslında. Bu yapılanlar hürmet değildir. Fakat iş onu yaşamaya, onu hayata koymaya, onunla dirilmeye, onu anlamaya, onu anlama için çaba sarf etmeye, onun üzerinde yoğunlaşmaya gelince bunu yapmazlar.
İşte onlara sesleniyor bu ayet. Kur’an’a karşı saygı gösterisi yaptıkları halde onu anlama ve hayata geçirme konusunda samimi davranmayan kimselere sesleniyor. Çünkü Peygamberin ifadesi ile onlar, Kur’an’ı yastık edinenler, Kur’an’la uyuyanlar.“la yetevessetül Kur’an” diyordu ya sevgili Peygamber. “Kur’an ı yastık edinmeyiniz.” Nasıl yastık edilir Kur’an? Kur’an hayat kitabı değil de sanki sadece ölülere okunup ta duvara asılan, tören günlerinde üç öpücük kondurulup da, “seninle işimiz buraya kadar.” diye adeta terkedilmiş muamelesi yapılan bir mesaj değildir. Kur’an kendi ifadesi ile ölü ruhları dirilten ilahi bir mesajdır. Kur’an ilahi bir inşa projesidir.
Yine bu ayetin hatırlattığı bir tip de şöyledir. Kur’an’ın kimi işine gelen ayetlerinin üstüne balıklama atlarlar,o ayetleri kullanırlar,bozdururlar, harcarlar. Aslında derdi Kur’an’a uymak değil, kitaba uymak değil, kitabına uydurmak. Orada kendince bir delil bulmuştur, onu istismar eder.
“Ve onlar ki, “Ey Rabbimiz!” diye niyaz ederler, “Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!”” (Furkan/74) Yani onların duası yüz karası yürek yarası eşler için değil, yüz karası nesiller için değildir. Onların duası ve Rabb’lerinden niyazları göz aydınlığı olan eşler ve nesiller içindir. İyilikte, takvada, imanda önderlik istemek Kur’an’ın bir tavsiyesi olarak karşımıza çıkıyor bu ayette. İyilere nasıl öncü olunur? Vagon olmak yerine iyilere lokomotif olmakla olunur. Yani vagon olmayı istemeyiniz iyiliğe lokomotif olunuz. Birilerinin başlatmasını beklemeyiniz iyiliği, siz başlatınız.
Ve bütün bu anlattığımız, naklettiğimiz mümin özelliklerinin mükâfatı…“İşte onlar, sabrederek mücadele etmelerine karşılık en yüksek Cennet makamları, köşkler, saraylarla mükâfatlandırılacaklar, orada sağlık, mutluluk, selâm ve selâmet dilekleri ile karşılanacaklar. (ve onlar) orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir; bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam!” (Furkan/75-76) İşte bu özelliklere sahip olup Allah’ın istediği gibi davrananların nihaî durakları; içlerinde, her ne kadar kıt aklımızla kavrayamasak da sonsuz kalınacak esenlik yurdudur. Ödül büyük olunca ödüle ulaşmak için sarfedilecek gayretin de ne kadar önemli olduğunu vurguladıktan sonra, müminlerin vasıflarını ve daha önce de zaten inkarcıların niteliklerini saydıktan sonra, en sonunda sure şu ayetle müminlere olan hitabına son veriyor:
De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin ki! (Ey inkârcılar!) Sizler Allah’ın ayetlerini yalanladığınız için azap hiçbir zaman yakanızı bırakmayacaktır.” (Furkan/77) Eğer duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer versin ki? Eğer duanız olmasaydı ey insanlar Allah katında ne değeriniz olurdu ki? Yani haddinizi bilmezseniz Allah size niçin değer versin ki? Allah’tan iste ey insanoğlu, iste ki istemen, yetersizliğinin farkında oluşunun delili olsun. Eğer gereği gibi istersen sadece istediğin verilmekle kalmayacak, Allah katındaki derecen de yükselecektir. Çünkü ancak Allah’ın sınırsız büyüklüğünü bilenler O’ndan isterler. Kendi küçüklüğünü bilenler ister. Kendi yetersizliğini ve onun yeterliliğini bilenler ister. Aslında ibadet tümüyle bir duadır ve aslında hayat dua makamıdır.
Ve ayet şöyle bitiyor; dön ve kafirlere, inkarcılara de ki; sonuçta işte siz de yalanlamış oldunuz. Bundan böyle O da sizin yakanızı bırakmayacak. Yani müminlere dön, eğer duanız olmasaydı Rabbim sizi ne yapsındı de. Rabbimin katında ne değeriniz olurdu de ve inkarcılara da; madem inkarda ısrar ettiniz rabbim sizin yakanıza yapışacak de.
Rabbim kendisine yürekten dua eden ve duası sayesinde Allah katında itibarı artan saygın ve sevgili kullarından kılsın. Selam ve dua ile…
Yorumlar kapalı.